Bugün grubun yarısının dönüş günü idi...
Sabah erkenden gene kahvaltı faslı ile başladık...
Sabah toplantılarına girmedim, kapanışa kadar fuayede idim...
Sonrasında kapanış konuşmasını dinlemeye katıldım...
İlk grubun çıkışı için resepsiyon alanına geçtim ve arka arkaya 3 ayrı saatte grubun çıkışında el sallama görevini üstlendim:))
En güzel kısmı bu olsa gerek, inanılmaz rahatladım...
Yarın akşam üstü de biz gideceğiz... artık yeter zaten... kendi evimde bile bu kadar uzun kalmamıştım:))
Bugün hava rüzgarlı idi... 10 gündür buradayım ve ilk kez rüzgarlı bir gün yaşadım...
Burası insanı serseme çeviriyor... sıcak ve rutubet hat safhada... akşam yemeğe gitmeden önce odaya çıkıp 2 saat uyudum...
Yarın gene telefon trafiği başlayacak... burada kimin aradığı belli olmuyor... bilinmeyen numara olarak gözüktüğünden inanılmaz kötü bir durum...
Ve bu odada son gecem...
Uzun bir süre buraya tekrar gelmem umarım...
Pazar, Ağustos 30, 2009
Cumartesi, Ağustos 29, 2009
ve bir gece daha bitti...
Bir cumartesi gecesi, grupla beraber bir gala gecesi daha bitti...
Işın Karaca yı 2. kere dinlemenin azabı içinde... esasında ilk galada daha başarılı idi... ve de ilk grubun daha soğuk ve donuk olmasına rağmen nasıl fazlası ile eğlendirdi bunu anlayamadım... bu grup daha sıcak ve içten olmasına rağmen daha az etkiliydi...
Karmaşık durumlar...
Organizasyonların içinde olmanın dezavantajı ilk hazırlık aşamasından son aşamasına kadar orada olmak... iç daralması ve tüm sıkıntıya rağmen, güleryüzlü ve yardımcı konumda olunmalı...
Kongrelerden dolayı yıllardır buna alışkınım... sene 2000 i hatırladım bu akşam... önce Antalya'da 2 gün 2 farklı kongrede olmam gerekiyordu, arkasından İstanbul aktarmalı Adana'ya uçmuştum, orada da kongrede 1 gece kalmıştım... tüm yemek organizasyonu boyunca... - abimin telefonu ile annemin rahatsızlandığını ve acilen ertesi günü İstanbul'a uçacağını öğrenmiştim... 11 saatlik bir uçuştan sonra gelecekti ve tek başına... hemen gece uçağımı değiştirip sabah körü İstanbul'a dönmüştüm... - insanlara gülümsemek zorunda kalmak...
Bu gece de bastılar bana... içim daraldı, bir an nefes alamıyorum sandım...
Bu dönem toplantısı organizasyonunun belli kısımlarında yer aldım... Ocak'ta tamamen bana devroluyor... bunun endişesi yok değil...
Şu an önümde başlayacak olan kongre dönemini sorunsuz atlatmak önemli... 8 ay boyunca gece gündüz çalışmaktan işkolik olmuştum... her gece cmt - pz dahil gece 3:00 - 4:00 lere kadar ve seyahat dönüşlerinde bile gece çalışma durumu...
2 senedir kendimi işe kaptırmıştım... Haziran ve sonrasında hayata adımı tekrar attığımda ise gözgöre göre lades yaptım...
Şimdi ise işe o kadar kaptırmaya niyetim yok...
Bunun bedelini bu yaz ödedim...
Yeni bir bedel ödememeliyim...
Motivasyonumu nasıl sağlayacağımı bilemiyorum...
Bu bir şey satın almakla da çözümlenmiyor...
Paylaşmakla da...
Anlatmakla da...
Hevesim kırıldı...
Umudumu da yitirdim sanırım...
Aklıma bir gece geliyor, kankamın arkadaşları ile Assosa gittiği hafta sonu idi, bende arkadaşımla beraber Taksim'e gitmiştim... O gece Taksim'de yürürken "bütün hayatım boyunca bu şekilde seninle yürüyebilirim" demiştim... bana söylediklerini unutmam lazım ama aklıma geliyor halen...
Bir insan neden başkasına tüm ümitleri verir ve sonra kaçar... ve bu adice ve çocukça olur...
Sözümden dönecek hiç bir şeyi söylemem... vaadler vermem... karşıya umut vermem... açık ve net bir insanım... kankama göre asker arkadaşı gibiyim:))
Buna rağmen herşeyi baştan açık konuşmama rağmen... biri ısrarla güvenden, sevgiden, gelecekten, planlardan bahseder... güvenmezsin... o hep arkanda yanında olacağım der ama olmaz...
Sonrada gerçeklerin ağır bastığı yalanlarını söyler...
İçimdeki çocuk ölmediğinden...
Sevgiyi doyasıya yaşadığımdan...
Değer görmemeyi de kabullenmek mi lazım...
Canımı acıtan o değil...
Yaptıkları... davranışları...
Herşeyden önce insan olmaması...
Ve ben hala bunu düşünüyorum...
Paylaşımların bir çırpıda kenara atılmasını da halen kabullenemiyorum...
Bu kadar yalana dayanamıyorum...
Hazmedemiyorum...
İş olmazsa olmazlar arasında... 14 yılda geleceğim bir noktaya geldim fazla bir beklentim yok...
Ama başarıya da alıştım... Adıma herhangi bir laf gelmesini de istemiyorum...
Ama 10 seneye baktığımda hemen hemen herşeyi yaşadım... sadece tek bir şey istiyorum...
Bu evlenmek değil tabii ki... Rahmetli yetti:))
Tek bir şey...
Bunu ben ve yukarıdaki biliyor...
Abim söz verdi, bahar aylarında 1 hafta kadar gelmeye çalışacak ve bana 2 gününü sadece 2 gününü bana ayıracak... aynı 10 sene önce olduğu gibi...
Kaldığımız yeri bulabilir miyim... bilmiyorum...
Ama ben neredeyim artık onu da bilmiyorum...
Işın Karaca yı 2. kere dinlemenin azabı içinde... esasında ilk galada daha başarılı idi... ve de ilk grubun daha soğuk ve donuk olmasına rağmen nasıl fazlası ile eğlendirdi bunu anlayamadım... bu grup daha sıcak ve içten olmasına rağmen daha az etkiliydi...
Karmaşık durumlar...
Organizasyonların içinde olmanın dezavantajı ilk hazırlık aşamasından son aşamasına kadar orada olmak... iç daralması ve tüm sıkıntıya rağmen, güleryüzlü ve yardımcı konumda olunmalı...
Kongrelerden dolayı yıllardır buna alışkınım... sene 2000 i hatırladım bu akşam... önce Antalya'da 2 gün 2 farklı kongrede olmam gerekiyordu, arkasından İstanbul aktarmalı Adana'ya uçmuştum, orada da kongrede 1 gece kalmıştım... tüm yemek organizasyonu boyunca... - abimin telefonu ile annemin rahatsızlandığını ve acilen ertesi günü İstanbul'a uçacağını öğrenmiştim... 11 saatlik bir uçuştan sonra gelecekti ve tek başına... hemen gece uçağımı değiştirip sabah körü İstanbul'a dönmüştüm... - insanlara gülümsemek zorunda kalmak...
Bu gece de bastılar bana... içim daraldı, bir an nefes alamıyorum sandım...
Bu dönem toplantısı organizasyonunun belli kısımlarında yer aldım... Ocak'ta tamamen bana devroluyor... bunun endişesi yok değil...
Şu an önümde başlayacak olan kongre dönemini sorunsuz atlatmak önemli... 8 ay boyunca gece gündüz çalışmaktan işkolik olmuştum... her gece cmt - pz dahil gece 3:00 - 4:00 lere kadar ve seyahat dönüşlerinde bile gece çalışma durumu...
2 senedir kendimi işe kaptırmıştım... Haziran ve sonrasında hayata adımı tekrar attığımda ise gözgöre göre lades yaptım...
Şimdi ise işe o kadar kaptırmaya niyetim yok...
Bunun bedelini bu yaz ödedim...
Yeni bir bedel ödememeliyim...
Motivasyonumu nasıl sağlayacağımı bilemiyorum...
Bu bir şey satın almakla da çözümlenmiyor...
Paylaşmakla da...
Anlatmakla da...
Hevesim kırıldı...
Umudumu da yitirdim sanırım...
Aklıma bir gece geliyor, kankamın arkadaşları ile Assosa gittiği hafta sonu idi, bende arkadaşımla beraber Taksim'e gitmiştim... O gece Taksim'de yürürken "bütün hayatım boyunca bu şekilde seninle yürüyebilirim" demiştim... bana söylediklerini unutmam lazım ama aklıma geliyor halen...
Bir insan neden başkasına tüm ümitleri verir ve sonra kaçar... ve bu adice ve çocukça olur...
Sözümden dönecek hiç bir şeyi söylemem... vaadler vermem... karşıya umut vermem... açık ve net bir insanım... kankama göre asker arkadaşı gibiyim:))
Buna rağmen herşeyi baştan açık konuşmama rağmen... biri ısrarla güvenden, sevgiden, gelecekten, planlardan bahseder... güvenmezsin... o hep arkanda yanında olacağım der ama olmaz...
Sonrada gerçeklerin ağır bastığı yalanlarını söyler...
İçimdeki çocuk ölmediğinden...
Sevgiyi doyasıya yaşadığımdan...
Değer görmemeyi de kabullenmek mi lazım...
Canımı acıtan o değil...
Yaptıkları... davranışları...
Herşeyden önce insan olmaması...
Ve ben hala bunu düşünüyorum...
Paylaşımların bir çırpıda kenara atılmasını da halen kabullenemiyorum...
Bu kadar yalana dayanamıyorum...
Hazmedemiyorum...
İş olmazsa olmazlar arasında... 14 yılda geleceğim bir noktaya geldim fazla bir beklentim yok...
Ama başarıya da alıştım... Adıma herhangi bir laf gelmesini de istemiyorum...
Ama 10 seneye baktığımda hemen hemen herşeyi yaşadım... sadece tek bir şey istiyorum...
Bu evlenmek değil tabii ki... Rahmetli yetti:))
Tek bir şey...
Bunu ben ve yukarıdaki biliyor...
Abim söz verdi, bahar aylarında 1 hafta kadar gelmeye çalışacak ve bana 2 gününü sadece 2 gününü bana ayıracak... aynı 10 sene önce olduğu gibi...
Kaldığımız yeri bulabilir miyim... bilmiyorum...
Ama ben neredeyim artık onu da bilmiyorum...
Son 3...
Bu sabah erkenden uyandım... uykumu aldım sayılmaz, halen kesintisiz bir uyku moduna sahip değilim... az veya çok uyumakla, uyku kalitesini yakalayamıyorum... tam huzuru sağlayamadık...
Kahvaltımı arkadaşlarım ile beraber yaptım, sonrasında lansmanımızı yapacağımız toplantı salonuna gittim... dekor süperdi... ve gerçekten filmler ve sunu ile istenilen heyecanının yakalandığını düşünüyorum... ürün müdürü arkadaşımızın da oyunculuk yeteneği bu sayede ortaya çıktı:)))
Sonrasında fuaye alanında konumlandık... bazen soğuk bazen sıcak olması etkisi ile, benim de baş ağrılarım ve sersemliğin aynı paralellikte değişkenlik gösteriyor...
Hapşırma ve kağıt mendile devam ediyorum... sadece burnumun yara olmaması için, az yağlı veya krem içeren bir mendil tasarlanması yönündeki fırsatı neden kimsenin değerlendirmediğini merak ettim... Yılda bir kere hasta olduğumu düşünürsek, bundan sonrasında hastalanmamam gerekiyor...
Bugün toplantılar 1 saat daha uzayacak... bu arada öğle yemeğini yemeyi düşünüyorum... sonrasında denize gitme planlarım var...
Gala için gruptan önce salonda olmam gerekiyor.
İkinci tekrar da, bu akşam itibarı ile sosyal programda bitecek.
Müsait olursak yarın akşam Girne'de yemeğe gideceğiz 3-4 kişi...
Bu bile bir değişiklik...
Burada en çok Bellapais'i beğendim...
Bundan sonra sadece kongre için yeni açılan oteller ve toplantı salonlarını görmeye gelirim...
Umarım bir dönemi daha Kıbrıs'ta yapmayız...
Kış toplantılarında tek grup olarak ilerliyoruz... ama yazları 10-11 gün otelde yaşamak pek bana uygun değil...
Kahvaltımı arkadaşlarım ile beraber yaptım, sonrasında lansmanımızı yapacağımız toplantı salonuna gittim... dekor süperdi... ve gerçekten filmler ve sunu ile istenilen heyecanının yakalandığını düşünüyorum... ürün müdürü arkadaşımızın da oyunculuk yeteneği bu sayede ortaya çıktı:)))
Sonrasında fuaye alanında konumlandık... bazen soğuk bazen sıcak olması etkisi ile, benim de baş ağrılarım ve sersemliğin aynı paralellikte değişkenlik gösteriyor...
Hapşırma ve kağıt mendile devam ediyorum... sadece burnumun yara olmaması için, az yağlı veya krem içeren bir mendil tasarlanması yönündeki fırsatı neden kimsenin değerlendirmediğini merak ettim... Yılda bir kere hasta olduğumu düşünürsek, bundan sonrasında hastalanmamam gerekiyor...
Bugün toplantılar 1 saat daha uzayacak... bu arada öğle yemeğini yemeyi düşünüyorum... sonrasında denize gitme planlarım var...
Gala için gruptan önce salonda olmam gerekiyor.
İkinci tekrar da, bu akşam itibarı ile sosyal programda bitecek.
Müsait olursak yarın akşam Girne'de yemeğe gideceğiz 3-4 kişi...
Bu bile bir değişiklik...
Burada en çok Bellapais'i beğendim...
Bundan sonra sadece kongre için yeni açılan oteller ve toplantı salonlarını görmeye gelirim...
Umarım bir dönemi daha Kıbrıs'ta yapmayız...
Kış toplantılarında tek grup olarak ilerliyoruz... ama yazları 10-11 gün otelde yaşamak pek bana uygun değil...
Cuma, Ağustos 28, 2009
Hastayım...
Sabah çok zor kalktım... kahvaltıya bile yetişemedim... doğruca toplantı salonlarına gittim...
Ayakta uyuyordum resmen... saat : 14:00 ü zor ettim... sonrasında odaya gidip uyudum...
Öğleden sonra ilk kez boş olmasına rağmen ben deniz yerine uyumayı seçtim... Sanki balyozla başıma vurulmuş gibiydim...
Boğaz ağrısı ve ateşin yerini bu sefer hapşırma ve akıntı aldı... baş ağrısı da ayrı bir konu...
Öğlen yemeği yemek istemedim... zaten Tepe restaurant'a gidecek hiç halimde yoktu...
Akşam yemeği yemek istemediğim halde zorla yemeğe götürüldüm...
Sadece patates kızartması yedim...:) buraya geldim geleli yediğim tek tip yiyecek... zaten normal yemek yemeyeli sanırım 3 ay oldu...
Canım hiç bir şey istemiyor, meze tarzı şeyler dışında veya güzel bir salata...
Burada limon suyu yok... limonlarda yeşil ve suyu yok... dolayısı ile salata yemek mümkün değil...
Ruhen de kendimi toparladım sanıyordum ama bugün öğleden beri kötüyüm...
400 kişi arasında yalnız hissetmek... nereye gidersem gideyim kalabalıkta bile iç dünyam ağır basıyor...
İçim yalnız...
Buna alışmıştım... bunu ben bozdum... inanmakla... güvenmeyecektim kimseye... kendime söz vermiştim... sonra bu sözü bozdum... ısrar fazla idi... neden olmasın dedim... bundan sonra kendi bildiğimin dışına çıkmayacağım... mantığımı dinlemem şart...
Bir yaşanmışlık, bir domino taşını düşürünce, devamı da arkasından geliyor...
Toparlamak oldukça zor gibi gözükse de içsel dengemi kurmaya çalışıyorum...
Bu sabah iyi iken, nedense gene geldiler... haftalar öncesi gelenler gibi kalabalık değiller... ara ara gözüküyorlar... esasında bu da yavaş yavaş artık parçalandıklarını ve işgalin kısmen bittiğini gösteriyor...
Sadece motivasyona ihtiyacım var...
Bu akşam erkenden odama geldim...
Dinlenmek için...
Yarın lansmanımız var...
Ayakta dik durmam lazım...
Ayakta uyuyordum resmen... saat : 14:00 ü zor ettim... sonrasında odaya gidip uyudum...
Öğleden sonra ilk kez boş olmasına rağmen ben deniz yerine uyumayı seçtim... Sanki balyozla başıma vurulmuş gibiydim...
Boğaz ağrısı ve ateşin yerini bu sefer hapşırma ve akıntı aldı... baş ağrısı da ayrı bir konu...
Öğlen yemeği yemek istemedim... zaten Tepe restaurant'a gidecek hiç halimde yoktu...
Akşam yemeği yemek istemediğim halde zorla yemeğe götürüldüm...
Sadece patates kızartması yedim...:) buraya geldim geleli yediğim tek tip yiyecek... zaten normal yemek yemeyeli sanırım 3 ay oldu...
Canım hiç bir şey istemiyor, meze tarzı şeyler dışında veya güzel bir salata...
Burada limon suyu yok... limonlarda yeşil ve suyu yok... dolayısı ile salata yemek mümkün değil...
Ruhen de kendimi toparladım sanıyordum ama bugün öğleden beri kötüyüm...
400 kişi arasında yalnız hissetmek... nereye gidersem gideyim kalabalıkta bile iç dünyam ağır basıyor...
İçim yalnız...
Buna alışmıştım... bunu ben bozdum... inanmakla... güvenmeyecektim kimseye... kendime söz vermiştim... sonra bu sözü bozdum... ısrar fazla idi... neden olmasın dedim... bundan sonra kendi bildiğimin dışına çıkmayacağım... mantığımı dinlemem şart...
Bir yaşanmışlık, bir domino taşını düşürünce, devamı da arkasından geliyor...
Toparlamak oldukça zor gibi gözükse de içsel dengemi kurmaya çalışıyorum...
Bu sabah iyi iken, nedense gene geldiler... haftalar öncesi gelenler gibi kalabalık değiller... ara ara gözüküyorlar... esasında bu da yavaş yavaş artık parçalandıklarını ve işgalin kısmen bittiğini gösteriyor...
Sadece motivasyona ihtiyacım var...
Bu akşam erkenden odama geldim...
Dinlenmek için...
Yarın lansmanımız var...
Ayakta dik durmam lazım...
Perşembe, Ağustos 27, 2009
Abimler yarın yolcu...
Sabahın kör karanlığında kalktım...
İş arkadaşım ile kahvaltıda buluşacaktık ama kendisi biraz geç kaldı, o sırada kurumsal iletişimdeki arkadaşlarım ile kahvaltımın bir kısmını gerçekleştirdim...
Sonrası gene aynı senaryo...
Önce sınavlar, sonra toplantılar derken, grubun genel toplantısı bittikten sonra benim özel toplantım ile saati 17:00 yaptık... baktım toplantı bitecek gibi değil, akşam ki hazırlıklar için 17:30 da otelden ayrılmamız için hemen odama gittim...
bıraksanız beni o sn hemen uyurdum...
boğazım bütün gün alev alev yandı...
bir arkadaşımın önerisi ile antibiyotik gelene kadar tuzlu limon suyu ile gargara biraz ateşimi söndürdü...
akşam geziye giden arkadaşıma vitamin siparişi de vermiştim...
bütün bunlar üzüntü, uzun süre yemek yiyememe ve de uykusuzluktan kaynaklanıyor...
bir geceyi daha bitirirken grupla beraber eğlenceden çok iş konuştuğumuzu bir kez daha gördüm...
kimin yanına gitsem kongrelerden konu açılıyor...:)) bitmek bilmez bir iş... ve de artık havadan sudan bir şey konuşmak mümkün değil...
o sırada abim aradı...
ilk kez abimi bir tatilinde göremedim...
ben uzaktayım, o ise 2 günlüğüne tatil sonrası İstanbul'da...
çok uykum var...
İş arkadaşım ile kahvaltıda buluşacaktık ama kendisi biraz geç kaldı, o sırada kurumsal iletişimdeki arkadaşlarım ile kahvaltımın bir kısmını gerçekleştirdim...
Sonrası gene aynı senaryo...
Önce sınavlar, sonra toplantılar derken, grubun genel toplantısı bittikten sonra benim özel toplantım ile saati 17:00 yaptık... baktım toplantı bitecek gibi değil, akşam ki hazırlıklar için 17:30 da otelden ayrılmamız için hemen odama gittim...
bıraksanız beni o sn hemen uyurdum...
boğazım bütün gün alev alev yandı...
bir arkadaşımın önerisi ile antibiyotik gelene kadar tuzlu limon suyu ile gargara biraz ateşimi söndürdü...
akşam geziye giden arkadaşıma vitamin siparişi de vermiştim...
bütün bunlar üzüntü, uzun süre yemek yiyememe ve de uykusuzluktan kaynaklanıyor...
bir geceyi daha bitirirken grupla beraber eğlenceden çok iş konuştuğumuzu bir kez daha gördüm...
kimin yanına gitsem kongrelerden konu açılıyor...:)) bitmek bilmez bir iş... ve de artık havadan sudan bir şey konuşmak mümkün değil...
o sırada abim aradı...
ilk kez abimi bir tatilinde göremedim...
ben uzaktayım, o ise 2 günlüğüne tatil sonrası İstanbul'da...
çok uykum var...
Çarşamba, Ağustos 26, 2009
Deja Vu...
Cumadan bu yana çarşambaya kadar günler nasıl geçti bilmiyorum...
Cuma günü sadece akşam üstü yarım saat denize girerek sezon açılışını yaptım... içim rahat... muhteşem bir koy, altın sarısı kumlar ve dibi tamamen kum olan bir deniz...
tatilde değilim ve de tatil için asla ayak basmayacağım bir yerdeyim:)))
Buna rağmen mutluyum...
Cumartesi günü grubun otele girişi ve bir koşuşturma ile geçti, akşam genel müdürümüzün açılış konuşması ve arkasından odada çalışma...
Pazar, pazartesi ve salı günleri de aynı tempoda geçti... Pazartesi gecesi saat 22:00'den 1.30 a kadar rapor hazırlama telaşı ile uykusuz kaldık, bunun acısını ise salı akşamı grubun gala yemeğinden sonra gece yarısı denize girmek ile çıkardık...
Sadece kafalar gözüküyordu deniz üzerinde... herkes ismini bağırarak söyledi ki kimler var denizda anlayalım diye...:)) o kadar komikti ki yumuşak ama büyük dalgaların üzerinde bir grup insan... dolunaysız bir gece ve zifiri karanlık deniz, sanki gemimiz batmış ve biz mahsur kalmışız gibi bir görüntü... ılık denizden sonra korkunç bir titreme ile havluya doğru kumlarda koşma telaşı...
Ertesi gün sabah körü kalktığımda ise inanılmaz bir boğaz ağrısı kapımı çaldı...
Akşamı zor ettim, hatta bir ara uyumak için odama çıkmak zorunda kaldım...
Diğer konu ise burada eczaneden ilaç aldırmak için 1 günün geçmesi gerekiyor... insanları biraz tembel:))
Bugün birinci grup çıkış yaptı ve ikinci grup geldi... açıkçası ikinci grubu dört gözle bekledim... daha çok tanıdığım olması birinci sebebim, ikincisi ise hepsi çok sıcakkanlılar... birinciler gibi soğuk ve ağır değiller...
Bu akşam gene açılış konuşması, ertesi gün 5 mile da bar gecesi... 2 gün sonra gala yemeği ile sosyal program deja vu olacak bizler için...
Buna kalbim dayanır mı bilemiyorum...
Sadece 23:00 olsun biran önce ve odama çıkıp uyuyabileyim...
Boğazım alev aldı...
Sanırım kalbimdeki alev biraz söndüğünden vucumda başka bir yer seçti kendine...
Pazartesi akşamına kadar bu şekilde toplantılara devam edemem... hemen iyileşmem lazım...
Cuma günü sadece akşam üstü yarım saat denize girerek sezon açılışını yaptım... içim rahat... muhteşem bir koy, altın sarısı kumlar ve dibi tamamen kum olan bir deniz...
tatilde değilim ve de tatil için asla ayak basmayacağım bir yerdeyim:)))
Buna rağmen mutluyum...
Cumartesi günü grubun otele girişi ve bir koşuşturma ile geçti, akşam genel müdürümüzün açılış konuşması ve arkasından odada çalışma...
Pazar, pazartesi ve salı günleri de aynı tempoda geçti... Pazartesi gecesi saat 22:00'den 1.30 a kadar rapor hazırlama telaşı ile uykusuz kaldık, bunun acısını ise salı akşamı grubun gala yemeğinden sonra gece yarısı denize girmek ile çıkardık...
Sadece kafalar gözüküyordu deniz üzerinde... herkes ismini bağırarak söyledi ki kimler var denizda anlayalım diye...:)) o kadar komikti ki yumuşak ama büyük dalgaların üzerinde bir grup insan... dolunaysız bir gece ve zifiri karanlık deniz, sanki gemimiz batmış ve biz mahsur kalmışız gibi bir görüntü... ılık denizden sonra korkunç bir titreme ile havluya doğru kumlarda koşma telaşı...
Ertesi gün sabah körü kalktığımda ise inanılmaz bir boğaz ağrısı kapımı çaldı...
Akşamı zor ettim, hatta bir ara uyumak için odama çıkmak zorunda kaldım...
Diğer konu ise burada eczaneden ilaç aldırmak için 1 günün geçmesi gerekiyor... insanları biraz tembel:))
Bugün birinci grup çıkış yaptı ve ikinci grup geldi... açıkçası ikinci grubu dört gözle bekledim... daha çok tanıdığım olması birinci sebebim, ikincisi ise hepsi çok sıcakkanlılar... birinciler gibi soğuk ve ağır değiller...
Bu akşam gene açılış konuşması, ertesi gün 5 mile da bar gecesi... 2 gün sonra gala yemeği ile sosyal program deja vu olacak bizler için...
Buna kalbim dayanır mı bilemiyorum...
Sadece 23:00 olsun biran önce ve odama çıkıp uyuyabileyim...
Boğazım alev aldı...
Sanırım kalbimdeki alev biraz söndüğünden vucumda başka bir yer seçti kendine...
Pazartesi akşamına kadar bu şekilde toplantılara devam edemem... hemen iyileşmem lazım...
Cuma, Ağustos 21, 2009
İş Sehayatim...




Dün akşam valiz almam gerekti, bugüne kadar hiç 10 günlük bir iş seyahatim olmadığından kabin valizi herşeyime yetiyordu... 3-4 günlük seyahatlerim için kabin valizi hem uygun hem uçakta yanıma aldığım içinde inmem rahat oluyordu...
Mecburen kendim kadar bir valiz aldım...
Akşam kendimi o kadar yorgun hissetmeme rağmen hem uyuyamadım hem valiz hazırlayamadım.
Gece 02.30 a saati kurdum...
Valizimi hazırlamaya başladım...
Evde fare için bile ne içecek bir şey var ne de yiyecek...
Gece o saatte bir kola için neler verirdim:))
Valiz bittiğinde saat 3.30 olmuştu...
Uyku gözümden yaşlar halinde akarken, son dakika aklıma başka bir takım daha geldi...:) onu da koymam gerekiyordu... O dakika anladım ki gerçekten büyük valizde halen yerin olması süper bir şeymiş...
Evden çıktığımda 4.15 di...
1. köprüden Atatürk Havalimanına giderken, köprüdeki tamirat yüzünden okmeydanı ve çağlayan gibi saçma sapan yerlere mecburen yol verdiler...
Karaköy'e ulaşıp Eminönü tarafına geçene kadar bayağı zaman kaybettim.
Havalimanına ulaştığımda saat 5.20 idi...
Thy kontuarında arkadaşım Handan ile buluştuk...
İkimizinde gözleri kapanmak üzere olup, esnemekten ağzımızın yırtılmasına ramak kalmıştı.
Check-in den sonra duty free de biraz takıldık... O kadar garip ki, sigaraların lightlarını satmıyorlar... onun dışında herşey var...:))
Bundan 2 ay önce ilk kez Kıbrıs'a istemeye istemeye gene iş ile ilgili ayak bastım... Inspection yapmamız gerekiyordu... Dönüşümüzde duty free de gene benim sigaramdan yoktu...
Uçakta uyuma hayallerim sürekli hostlar tarafından dürtülmek ile geçti... önce kağıt dağıtımı, sonra onun doldurulması, sonra zoraki kahvaltı, sonrada başımdan aşağıya su dökmeleri ile son buldu:)))
Bazen Thy ile uçmak mı iyi yoksa uçmamak mı bunu sorgulamak lazım...
Uçağa binene kadar ki rötar süresince de buz kesme kısmını da ayrıca geçiyorum...
Uçak içi ise daha da soğuk olup, battaniye olayı için açıklama kısmı " kuru temizlemeden maalesef gelmedi " şeklinde idi...
Hizmet sektöründe çalışmama rağmen, bu cevap garip geliyor, üstelik uçağın düşme ihtimali olsa, gece dağa düşsek ve donarak dağda ölsek, acaba thy o zaman mı kuru temizleme firmasını değiştirmeye karar verecek...
Genelde kötü bir şey olmadan bu tip kararları alamadığımız için...
Otel'e gelmemiz esnasında havanın sabah ekren saatlerinde bu kadar sıcak olması ile 10 gün haşlanacağımızı anladım... zaten sürekli 60 derecelerden bahsedenlerin pek de haksız olmadıkları aşikar...
Önce otelde bir kahve ile sigara içtik, sonrasında toplantı odaları dekorlarına göz attık... Kurulumlar tam bitmemiş... Akşama kadar hepsi tamamlanacak...
Sonrasında odaya çıkıp valiz açma ve yerleşim başladı...
Şirkete bağlanma ile mail kontrolü ve telefon konuşmaları...
10 gün Kıbrıs'tayım... Dönem Toplantımız için 2 ayrı grup gelip gidecek...
İlk grup yarın girecek... İkinci grup 26 sında...
Herşeyin çok güzel ve sorunsuz gitmesini diliyorum...
Havanında biraz serinlemesini:))
Çarşamba, Ağustos 19, 2009
Seyahat öncesi yoğunluk...
Dünden beri bitmeyen bir koşuşturma içindeyiz...
Uzun zamandır işten arkadaşlarla biraraya gelip kurtlarımızı dökmemiştik... Hep iş yapmaktan, daha doğrusu başkaları için toplantı ve organizasyonlar düzenlemekten, kendi aramızda toparlanamaz olduk...
Çapari Arif'de dün biraraya geldik... Açıkçası uzun zamandır bu kadar gülmemiştim...
İnanılmaz eğlendik ve birbirimizle iş dışı konuşmayı da özlemişim...
Mezeler, balık ve de rakı çok iyi geldi...
Dışarda oturmamıza rağmen gece hiç üşümedik...
Kankam dün akşam beni arabama bıraktı... Kendilerinin yolunu biraz uzatmak zorunda kaldı beni bırakmak için... çok saolsun...
Sonrası eve geliş ve uykuya geçmek için yatakta dönme ile geçti:)))
Esasında iş beni toparlıyor... Zaman içinde tamamı ile toparlanmış olacağım...
Bu 10 günlük iş seyahatim umarım çok güzel geçer...
Bugün öğlen kankam ile kahve içmeye gittik... İnanılmaz sıcaktı... Hava durumunda hafta sonuna doğru havanın serinleyeceğini kim söyledi ise, onu alnından öpmek isterim... Tüm teknolojiye rağmen, halen şu hava durumunu tutturamıyorlar...
Akşam yeni direktörümüzün yemeği vardı ama cuma sabahı seyahate gideceğimden dolayı katılamadım...
Üstelik 2 akşam üstüste yemek durumu da seyahat öncesi pek mantıklı değil...
Kendisi ile sonrasında zaten görüşürüz:))
Pazartesi, Ağustos 17, 2009
Cumartesi ve Pazar...
İstanbul'daki bir hafta sonumu daha kankam ve arkadaşları ile geçirdim...
Cumartesi daralmalarım arttı...
Gene geldiler ve her zamanki gibi kalabalıklardı...
Evde kalmamam gerekiyordu...
Nihai sonuca sonuçta ulaşmıştım...
İçimdeki bütün öfke, sinir bir anda aktı...
Duygularımın esiri idim o an...
O an doğru idi, şu an anlamsız geliyor...
Bazen sadece bu dünyada ben varmışım ve başıma yıkılmış gibi geliyor...
Bugün işten dönerken, aklımdan sadece " İnsan Olmak " önemli diye geçirdim...
Bana göre insan olmak: dürüst olmak, ahlaklı olmak, paylaşmak, yardımsever olmak, sözünün arkasında durmak, herşeyden önce saygılı olmak ve saygıyı görmek önemli...
Bunun içinde ne okul, ne aile, ne de ortam önemli...
Görünüş değil davranışlar sonuca ulaştırıyor...
Bunları görmek artık zor...
Cumartesi öğlen kahvaltıya kankama gittim... Kız arkadaşı ile kahvaltıyı hazırlamışlardı... Balkonda bir güzel kahvaltı yaptık... Sonrası gazetelere göz gezdirme ve arkadaşının uğraması ile Tv seyrederek geçti...
Akşam dışarı çıkma planları film izleme ile ertelendi...
Babil'i seyredelim dediler...
Seyretmemiştim...
Film bitene kadar azap içinde bekleyerek geçti...
Filmin son 10 dakikasında konuya ve hikayelere vakıf olduk... ama içim bayılmıştı...
Ve sonrasında ben iptal olduğumdan eve gelip doğruca uykuya geçtim...
Tam uyku modu olmasa bile... kısmen uyudum...
Pazar sabahı kahvaltıya gidecektik... Güvenç'ten ses seda çıkmayınca kankam beni arayıp gene balkonda kahvaltıya çağırdı...
Güvenç uykuya esir olduğundan balkon sefasına geç katıldı...
Sonra evde oturmama adına, bir sürü seçenek arasından gene Büyükada canımızı çekti...
Bostancı'dan motor ile geçmeye karar verdik... Teknede Güvenç gitarı ile bir konser verdi, hatta peçete ile istek parçası bile aldık, ayağa kalkıp birbiri ile dans edenler derken adaya yanaşmıştık...
Adaya vardığımızda saat 14:00 dü ve oldukça kalabalıktı... Bisikletlerde neredeyse kalmamıştı... Zaten bir kuyruk gördük, önce dondurma kuyruğu zannettim, meğer fayton kuyruğu imiş...
4 kişi olarak bisikletlerle yol almaya başladık... arasıra çıkan zincirlerde ustamız Güvenç, parmaklarını zincire değdirmeden bisikleti ters çevirerek sistemi hazır etti bize...
Lunapark restauranta geldiğimizde demlenmemiz gerekiyordu...
3 büyük salata, meyva ve mezeler derken, 15:00 civarı oturduğumuz yerden kalkmamız 19:30 u buldu...
Arada gitarlı şarkılarımız ve İstanbul'dan 2 arkadaşımızın katılımı ile keyifimize diyecek yoktu...
Sonrasında adanın arkasındaki bakir koyda güneşi batırmak için yola çıkmamız gerekiyordu...
Gitarımız orada daha bir neşelendi... İnanılmaz bir güzellik... Oranın adı Huzur...Huzurun olduğu yerde toprak patikadan kayıp düşmekte benim marifetim... Bacaklarım çizildi ama düşünce gülme krizine tutulduğumdan o an durumu algılayamadım...
Dönüş manzarası inanılmazdı gene...
Bu sefer güneşi tamamen batırdık...
Karanlıkta dönmemize rağmen yol çok keyifli idi...
Merkeze gelince bisikletleri teslim ettik ve saat 21:45 olmuştu...
Orada çay içmek için otururken bacağımdaki çizikler ve acı artışı ile, kolonyalı mendil istedim... Oradaki biri alkol sürmemiz gerektiğini söyledi gece yarısı alkol bulamayağımızdan dolayı da deodorantını verdi... kolonyalı mendil üzerine sıkıp sonra bacağıma bastırmamla yanmam bir oldu...
Yoklukta bu da bir çözüm:((
Bostancı'ya vardığımızda saat:23:00 olmuştu...
Keyifli bir gün bitmişti...
Yorulmuştum, üşümüştüm ama hayat, arkadaşlar ve ada çok güzel...
Eve gelip doğrudan yatağıma yattım...
Evde de bacağıma sürecek bir şeyim olmadığından, sabaha kadar acılarla kıvrandım...
Bugün gelenler yavaş yavaş gidiyor artık...
Bu sefer fazla kalmamaya karar verdiler sanırım...
Ya da mantığım ara ara devreye girip 2 şer 2 şer kovalıyor misafirleri...
1 Eylül'de başka bir hayat bekliyorum...
Cumartesi daralmalarım arttı...
Gene geldiler ve her zamanki gibi kalabalıklardı...
Evde kalmamam gerekiyordu...
Nihai sonuca sonuçta ulaşmıştım...
İçimdeki bütün öfke, sinir bir anda aktı...
Duygularımın esiri idim o an...
O an doğru idi, şu an anlamsız geliyor...
Bazen sadece bu dünyada ben varmışım ve başıma yıkılmış gibi geliyor...
Bugün işten dönerken, aklımdan sadece " İnsan Olmak " önemli diye geçirdim...
Bana göre insan olmak: dürüst olmak, ahlaklı olmak, paylaşmak, yardımsever olmak, sözünün arkasında durmak, herşeyden önce saygılı olmak ve saygıyı görmek önemli...
Bunun içinde ne okul, ne aile, ne de ortam önemli...
Görünüş değil davranışlar sonuca ulaştırıyor...
Bunları görmek artık zor...
Cumartesi öğlen kahvaltıya kankama gittim... Kız arkadaşı ile kahvaltıyı hazırlamışlardı... Balkonda bir güzel kahvaltı yaptık... Sonrası gazetelere göz gezdirme ve arkadaşının uğraması ile Tv seyrederek geçti...
Akşam dışarı çıkma planları film izleme ile ertelendi...
Babil'i seyredelim dediler...
Seyretmemiştim...
Film bitene kadar azap içinde bekleyerek geçti...
Filmin son 10 dakikasında konuya ve hikayelere vakıf olduk... ama içim bayılmıştı...
Ve sonrasında ben iptal olduğumdan eve gelip doğruca uykuya geçtim...
Tam uyku modu olmasa bile... kısmen uyudum...
Pazar sabahı kahvaltıya gidecektik... Güvenç'ten ses seda çıkmayınca kankam beni arayıp gene balkonda kahvaltıya çağırdı...
Güvenç uykuya esir olduğundan balkon sefasına geç katıldı...
Sonra evde oturmama adına, bir sürü seçenek arasından gene Büyükada canımızı çekti...
Bostancı'dan motor ile geçmeye karar verdik... Teknede Güvenç gitarı ile bir konser verdi, hatta peçete ile istek parçası bile aldık, ayağa kalkıp birbiri ile dans edenler derken adaya yanaşmıştık...
Adaya vardığımızda saat 14:00 dü ve oldukça kalabalıktı... Bisikletlerde neredeyse kalmamıştı... Zaten bir kuyruk gördük, önce dondurma kuyruğu zannettim, meğer fayton kuyruğu imiş...
4 kişi olarak bisikletlerle yol almaya başladık... arasıra çıkan zincirlerde ustamız Güvenç, parmaklarını zincire değdirmeden bisikleti ters çevirerek sistemi hazır etti bize...
Lunapark restauranta geldiğimizde demlenmemiz gerekiyordu...
3 büyük salata, meyva ve mezeler derken, 15:00 civarı oturduğumuz yerden kalkmamız 19:30 u buldu...
Arada gitarlı şarkılarımız ve İstanbul'dan 2 arkadaşımızın katılımı ile keyifimize diyecek yoktu...
Sonrasında adanın arkasındaki bakir koyda güneşi batırmak için yola çıkmamız gerekiyordu...
Gitarımız orada daha bir neşelendi... İnanılmaz bir güzellik... Oranın adı Huzur...Huzurun olduğu yerde toprak patikadan kayıp düşmekte benim marifetim... Bacaklarım çizildi ama düşünce gülme krizine tutulduğumdan o an durumu algılayamadım...
Dönüş manzarası inanılmazdı gene...
Bu sefer güneşi tamamen batırdık...
Karanlıkta dönmemize rağmen yol çok keyifli idi...
Merkeze gelince bisikletleri teslim ettik ve saat 21:45 olmuştu...
Orada çay içmek için otururken bacağımdaki çizikler ve acı artışı ile, kolonyalı mendil istedim... Oradaki biri alkol sürmemiz gerektiğini söyledi gece yarısı alkol bulamayağımızdan dolayı da deodorantını verdi... kolonyalı mendil üzerine sıkıp sonra bacağıma bastırmamla yanmam bir oldu...
Yoklukta bu da bir çözüm:((
Bostancı'ya vardığımızda saat:23:00 olmuştu...
Keyifli bir gün bitmişti...
Yorulmuştum, üşümüştüm ama hayat, arkadaşlar ve ada çok güzel...
Eve gelip doğrudan yatağıma yattım...
Evde de bacağıma sürecek bir şeyim olmadığından, sabaha kadar acılarla kıvrandım...
Bugün gelenler yavaş yavaş gidiyor artık...
Bu sefer fazla kalmamaya karar verdiler sanırım...
Ya da mantığım ara ara devreye girip 2 şer 2 şer kovalıyor misafirleri...
1 Eylül'de başka bir hayat bekliyorum...
Cumartesi, Ağustos 15, 2009
Beterin beteri var...
Nadiren unutsam da, " beterin beteri var "...
Bunun içinde şükretmem lazım...
Daha beteri var mıdır...
% 100 inanıyorum ki vardır...
" Kendi düşen ağlamaz "
" Denize düşen yılana sarılır "
" Çok bilen çok ağlar "
En azından biri bu akşam rahat uyur...
Diğerini bilmiyorum sanırım o da rahat uyur...
Ben her zamanki gibi zor uyurum...
Normale dönene kadar sanırım biraz daha acı yemem lazım...
Her ne kadar bu olanların hiç biri hazmedilecek gibi değil...
Kabus...
Bunun içinde şükretmem lazım...
Daha beteri var mıdır...
% 100 inanıyorum ki vardır...
" Kendi düşen ağlamaz "
" Denize düşen yılana sarılır "
" Çok bilen çok ağlar "
En azından biri bu akşam rahat uyur...
Diğerini bilmiyorum sanırım o da rahat uyur...
Ben her zamanki gibi zor uyurum...
Normale dönene kadar sanırım biraz daha acı yemem lazım...
Her ne kadar bu olanların hiç biri hazmedilecek gibi değil...
Kabus...
Cuma, Ağustos 14, 2009
Uyku...
Günlerdir uyumadığımdan dün akşam eve geldikten sonra saat: 21.00 de kendimi yatağıma bıraktım... 21.30 ev telefonuna doğru koşarken gene her zamanki gibi ayağımı çevredeki materyallere çarptım:)) gene moraracağım, kaçınılmaz...
Annem...
Uyuduğumu anlıyor sesimden... Merak ediyor hali ile... 1 ayı geçen bir süredir kendimi toparlayamadım...
Özlediğini söylüyor... Ama tatil kısmı bitti... Hatta bu hafta sonu sadece benim...
Sonrası şirkete adanıyor:)) Öyle uçakla gidip gelecek ve yolları çekecek halimde yok...
Yazlık malum sadece uçak ile bitmiyor, yaklaşık bir de 3 saatlik bir araç yolu var... gidiş ayrı dert, dönüş ayrı dert... yok... istemiyorum...
Ekim'e ne kaldı şurada annecik, sık dişini... İstanbul'a dönünce elbet görüşürüz... haftada 1-2 yeter:)). Dönünce de hesap soracak bana... neden böyle oldu diye... :((
Telefon sonrası uykuya devam ediyorum... Kesik kesik ama gene de sabaha kadar kısmen iyiyim...
Akşam çalışmam gerekenleri sabaha bırakmıştım... 5.30 da kalkıyorum... Çay ve grisini ikilisi ile yetiyor kahvaltı faslı...
Gene dün tembihlediğim arkadaşlar sisteme girişleri yapmadıklarından benimde erken kalkmam bir işe yaramıyor...
Bugün Fabrikaya gidiyorum... Kurtköy'e...
Öğlene kadar orada olurum sanırım...
Neyse dönem malzemelerinden bir şey kalmaz umarım...
Annem...
Uyuduğumu anlıyor sesimden... Merak ediyor hali ile... 1 ayı geçen bir süredir kendimi toparlayamadım...
Özlediğini söylüyor... Ama tatil kısmı bitti... Hatta bu hafta sonu sadece benim...
Sonrası şirkete adanıyor:)) Öyle uçakla gidip gelecek ve yolları çekecek halimde yok...
Yazlık malum sadece uçak ile bitmiyor, yaklaşık bir de 3 saatlik bir araç yolu var... gidiş ayrı dert, dönüş ayrı dert... yok... istemiyorum...
Ekim'e ne kaldı şurada annecik, sık dişini... İstanbul'a dönünce elbet görüşürüz... haftada 1-2 yeter:)). Dönünce de hesap soracak bana... neden böyle oldu diye... :((
Telefon sonrası uykuya devam ediyorum... Kesik kesik ama gene de sabaha kadar kısmen iyiyim...
Akşam çalışmam gerekenleri sabaha bırakmıştım... 5.30 da kalkıyorum... Çay ve grisini ikilisi ile yetiyor kahvaltı faslı...
Gene dün tembihlediğim arkadaşlar sisteme girişleri yapmadıklarından benimde erken kalkmam bir işe yaramıyor...
Bugün Fabrikaya gidiyorum... Kurtköy'e...
Öğlene kadar orada olurum sanırım...
Neyse dönem malzemelerinden bir şey kalmaz umarım...
Çarşamba, Ağustos 12, 2009
Arabamı aldım...
Gece zor uyumama rağmen, havanında serinlemesi ile artık balkon kapı ve pencerelerini kapatıp, bir değil iki pike ile yatmayı akıl edebildim nihayet...
Havaların ısınacağını söylüyorlar...
Bu şekilde de iyi esasında...
Oldukça yoğun bir gündü. Toplantıların birinden diğerine koşup durdum resmen...
Mevcut iş ile ilgilenme zamanıda akşama kalıyor bu durumda...
Akşam üstü kankamın servisinden aradılar...
Arabamın hazır olduğunu söylediler...
Direksiyon elektronik kart sistemi olduğundan yanmış...
Bunun içinde orjinal parçasının 2000 TL olduğunu düşünürseniz, araba için çalıştığımı da anlarsınız...
Bu dönemde çıkmasını bulabilmek bir şanstı... Bu seferlik yaver gitti diyelim...
Gene de şu üç gün boyunca beni yolda bırakmayan kankama milyon kere teşekkür ediyorum...
Aynı şekilde ilgisini ve arayıp sormasını ihmal etmeyen Mehmet'e de...
Bu dönemde bunları yapmayan insanları da düşünürsek... gerçek arkadaşlık, sevgi ve paylaşımın ne demek olduğunu daha net anlıyoruz...
Aileniz siz üzülmeyin diye özene bezene sizi büyütüyor, kılınıza zarar gelsin istemiyorlar... En ufak üzüntünüz onların üzüntüsü, sevinciniz onların sevinci...
Sonra ortam giriyor işin içine...
Tüm iyi niyetiniz ile insanlara karışıyorsunuz...
Siz üzmemek için çabalıyorsunuz, ama karşı tarafın algısı da tabii farklı olup sizi kırabilir davranışları ile...
Konuşarak herşeyin çözümü vardır...
Bazen konuşmalar davranışlara yansımaz... sonuçta bir yazılım değil... komutlar işlemez...
Kalbinizi açık tutarsınız...
Ortam bu...
Kırar geçirir sizi...
Kişi empatinin anlamını bilmez...
Bazen kırmamak için susar...
Bilmez ki suskunluk karşıya daha koyar...
Sonra düşünürsünüz...
Çocuk yapıp bu dünyaya, ortama katmaya gerek var mı?
Siz kendinizi koruyup kollamaya, tutunmaya çalışırken, onu bu yabani topluma sadece egonuz için mi bırakacaksınız...
Mücadele insanı olgunlaştırıyor, ama daha çok yıpranarak, değişime uğruyorsunuz...
Çoğu zaman bu değişimlere uğradığınız için seviniyorsunuz...
Ama yontulduğunuz için ayrıca da siz eski siz değilsiniz...
Sonuçta yıllar bambaşka bir ben ortaya çıkarıyor...
Ben i seviyorum, ama ben içinde üzülüyorum...
Yıllar yılları kovalarken, her gün bir önceki günden farklı yaşanmalı ve bir önceki günden daha iyi yaşanmalı...
Yoksa başka ben artık istemiyorum...
Havaların ısınacağını söylüyorlar...
Bu şekilde de iyi esasında...
Oldukça yoğun bir gündü. Toplantıların birinden diğerine koşup durdum resmen...
Mevcut iş ile ilgilenme zamanıda akşama kalıyor bu durumda...
Akşam üstü kankamın servisinden aradılar...
Arabamın hazır olduğunu söylediler...
Direksiyon elektronik kart sistemi olduğundan yanmış...
Bunun içinde orjinal parçasının 2000 TL olduğunu düşünürseniz, araba için çalıştığımı da anlarsınız...
Bu dönemde çıkmasını bulabilmek bir şanstı... Bu seferlik yaver gitti diyelim...
Gene de şu üç gün boyunca beni yolda bırakmayan kankama milyon kere teşekkür ediyorum...
Aynı şekilde ilgisini ve arayıp sormasını ihmal etmeyen Mehmet'e de...
Bu dönemde bunları yapmayan insanları da düşünürsek... gerçek arkadaşlık, sevgi ve paylaşımın ne demek olduğunu daha net anlıyoruz...
Aileniz siz üzülmeyin diye özene bezene sizi büyütüyor, kılınıza zarar gelsin istemiyorlar... En ufak üzüntünüz onların üzüntüsü, sevinciniz onların sevinci...
Sonra ortam giriyor işin içine...
Tüm iyi niyetiniz ile insanlara karışıyorsunuz...
Siz üzmemek için çabalıyorsunuz, ama karşı tarafın algısı da tabii farklı olup sizi kırabilir davranışları ile...
Konuşarak herşeyin çözümü vardır...
Bazen konuşmalar davranışlara yansımaz... sonuçta bir yazılım değil... komutlar işlemez...
Kalbinizi açık tutarsınız...
Ortam bu...
Kırar geçirir sizi...
Kişi empatinin anlamını bilmez...
Bazen kırmamak için susar...
Bilmez ki suskunluk karşıya daha koyar...
Sonra düşünürsünüz...
Çocuk yapıp bu dünyaya, ortama katmaya gerek var mı?
Siz kendinizi koruyup kollamaya, tutunmaya çalışırken, onu bu yabani topluma sadece egonuz için mi bırakacaksınız...
Mücadele insanı olgunlaştırıyor, ama daha çok yıpranarak, değişime uğruyorsunuz...
Çoğu zaman bu değişimlere uğradığınız için seviniyorsunuz...
Ama yontulduğunuz için ayrıca da siz eski siz değilsiniz...
Sonuçta yıllar bambaşka bir ben ortaya çıkarıyor...
Ben i seviyorum, ama ben içinde üzülüyorum...
Yıllar yılları kovalarken, her gün bir önceki günden farklı yaşanmalı ve bir önceki günden daha iyi yaşanmalı...
Yoksa başka ben artık istemiyorum...
Salı, Ağustos 11, 2009
Bir günü daha geride bırakırken...
Dün gece gene uyuyamadım... Yataktan sanki biri beni itiyormuş gibi kalkma zorunluluğu hissedip, sürekli ayağa dikildim... Gece en son saat 3.30 da artık sızacak kıvama gelmiştim...
Sabah gene kankamın araması ile kendime geldim ama kalkmam yarım saati buldu...
Allahtan 5 dakikada hazırlanıp çıkabiliyorum...
Bütün gün yüzümde bir gülümseme ile dolaşabildim... İçim sıkılsa bile artık bunun bir çaresi yok... En azından farkındalığım arttı...
Hayat herşeye rağmen güzel...
Sağlıklıyım... Ciddi bir sağlık sorunum yok... Çok ciddi parasal sıkıntılarım yok...
Bunun dışında sevgilim yok...
Bir kalp sızım var...
Ama daha öncede dediğimiz gibi zorla güzellik olmuyor...
Bir insan sizi düşünmüyor ve değer vermiyorsa, siz niye onu düşüneceksiniz...
Bu çok ağır geliyor... Sarf edilen sözcüklerle ile davranışlar birbirini tutmuyorsa, zaten içiniz yanmaya başlıyor...
Net, açık düşüncelerini ifade etmeyen insanları sevmiyorum...
Olgun olmayan veya bir türlü sorumlulukları alamayan insanları da sevmiyorum...
Mevcutla yüzleşemeyen, hayat karşısında dik duramayan insanları da sevmiyorum...
Bizler herşeyle başetmeyi öğrenip, tek başımıza bir hayat kurabilip, kimseye muhtaç olmadan hayata karşı mücadele ederken, bir erkeğin daha zayıf davranmasını da sevmiyorum...
Paylaşımın ne demek olduğunu bilmeyenleri...
Seni seviyorum kelimesinin anlamını bilmeyip gelişigüzel kullanan ve arkasında duramayan insanları da sevmiyorum...
Klişe lafları...
Aptal muamelesi yapılmasını...
Bitmiş duyguları ifade edemeyenleri...
Başkalarının duyguları ile oynayanları...
Sadece kendilerini düşünenleri...
Herkese mavi boncuk dağıtanları...
Kendi durumuna bakmadan başkalarına akıl verenleri...
Yalandan bir dünya kurup içinde oynayanları...
Sevmiyorum... Sevmeyeceğim de...
Onlarda beni sevmiyor...
Dürüst, net, ne istediğini bilen, ne hissettiğini belirten insanlar bu yy ın insanları arasında rayting alamıyor...
Alamasın...
Sabah gene kankamın araması ile kendime geldim ama kalkmam yarım saati buldu...
Allahtan 5 dakikada hazırlanıp çıkabiliyorum...
Bütün gün yüzümde bir gülümseme ile dolaşabildim... İçim sıkılsa bile artık bunun bir çaresi yok... En azından farkındalığım arttı...
Hayat herşeye rağmen güzel...
Sağlıklıyım... Ciddi bir sağlık sorunum yok... Çok ciddi parasal sıkıntılarım yok...
Bunun dışında sevgilim yok...
Bir kalp sızım var...
Ama daha öncede dediğimiz gibi zorla güzellik olmuyor...
Bir insan sizi düşünmüyor ve değer vermiyorsa, siz niye onu düşüneceksiniz...
Bu çok ağır geliyor... Sarf edilen sözcüklerle ile davranışlar birbirini tutmuyorsa, zaten içiniz yanmaya başlıyor...
Net, açık düşüncelerini ifade etmeyen insanları sevmiyorum...
Olgun olmayan veya bir türlü sorumlulukları alamayan insanları da sevmiyorum...
Mevcutla yüzleşemeyen, hayat karşısında dik duramayan insanları da sevmiyorum...
Bizler herşeyle başetmeyi öğrenip, tek başımıza bir hayat kurabilip, kimseye muhtaç olmadan hayata karşı mücadele ederken, bir erkeğin daha zayıf davranmasını da sevmiyorum...
Paylaşımın ne demek olduğunu bilmeyenleri...
Seni seviyorum kelimesinin anlamını bilmeyip gelişigüzel kullanan ve arkasında duramayan insanları da sevmiyorum...
Klişe lafları...
Aptal muamelesi yapılmasını...
Bitmiş duyguları ifade edemeyenleri...
Başkalarının duyguları ile oynayanları...
Sadece kendilerini düşünenleri...
Herkese mavi boncuk dağıtanları...
Kendi durumuna bakmadan başkalarına akıl verenleri...
Yalandan bir dünya kurup içinde oynayanları...
Sevmiyorum... Sevmeyeceğim de...
Onlarda beni sevmiyor...
Dürüst, net, ne istediğini bilen, ne hissettiğini belirten insanlar bu yy ın insanları arasında rayting alamıyor...
Alamasın...
Pazartesi, Ağustos 10, 2009
İş başı yaptım...
Bu sabah kankam beni uyandırdı... Her ne kadar saatimi de kurmuştum...
Sonrasında 40 dakika daha uyumak için tekrar saatimi kurdum...
Bütün gece gözüme uyku girmedi...
Heyecandan olsa gerek:)))
Tabii ki bu durumda sabahta uyanmak oldukça zor oldu...
7.30 da yola çıktık ve trafik o kadar güzeldi ki, 8.10 da şirkette idik...
Departman arkadaşlarımı çok özlemişim...
Sabah körü haftalık toplantımızı da yaptık... Ne de olsa dönem toplantısına gidiyoruz tam 10 gün...
Herkes verdiğim kilolara inanamadı... Ben iki kilo desemde onlar en az 3-4 diyorlar... Aşk acısının yararı da bu olsa gerek...
Umarım eski kiloma dönerim 1 ay içerisinde...
Arabamdan da daha haber yok... Bakalım akşama kadar ne çıkacak...
Sonrasında 40 dakika daha uyumak için tekrar saatimi kurdum...
Bütün gece gözüme uyku girmedi...
Heyecandan olsa gerek:)))
Tabii ki bu durumda sabahta uyanmak oldukça zor oldu...
7.30 da yola çıktık ve trafik o kadar güzeldi ki, 8.10 da şirkette idik...
Departman arkadaşlarımı çok özlemişim...
Sabah körü haftalık toplantımızı da yaptık... Ne de olsa dönem toplantısına gidiyoruz tam 10 gün...
Herkes verdiğim kilolara inanamadı... Ben iki kilo desemde onlar en az 3-4 diyorlar... Aşk acısının yararı da bu olsa gerek...
Umarım eski kiloma dönerim 1 ay içerisinde...
Arabamdan da daha haber yok... Bakalım akşama kadar ne çıkacak...
Pazar, Ağustos 09, 2009
Kulindağ efsanesi...





Sabah erken kalktım her zamanki gibi...
Arabama bindiğimde bu seferde direksiyonun maksimum düzeyde çevrilemeyecek duruma geldiğini gördüm...
Kankama kadar aracı zor götürdüm...
Saat:10:00 gibi Kulindağ'a gitmek üzere yola çıktık...
Internetteki tarifi ile bir çeşmedir giden tarifte, çeşmeyi ters taraftan giderken görebiliyorsunuz...
Yer oldukça güzeldi... Kahvaltısı için oraya gitmeye değmezmiş... Geçen sene Mehmet ve kankam beni Polina'ya götürmüşlerdi. Oranın kahvaltısı süperdi, yerde buna dahil tabii...
Neyse keyfimizi bozacak bir durum değil bu, beraber olduğumuz sürece tabii...
Bana da zaman ayırdıkları için mutluyum... Sonuçta 2 li çift halinde de gezebilirler...
Kahvaltıdan sonra kankam bir hamak sefası yaptı, sonrasında tabuu oynadık... Beni gülmekten öldürdüler...
Bundan sonra tekrar tabuu oynarsak, kesin kankam ile kız arkadaşını kayıda alacağım...
Tabuu sonrası ise, Riva'ya uzandık...
Hafta sonu olması ve akşama trafiğin yoğun olacağı düşüncesi ile İstanbul'a dönmek için yol aldık...
Ne de olsa yarın iş başı...
15 günlük bir aradan sonra pek kulağa hoş gelmese de...
Bugün farkettim ki, gerçekten her iki çiftimizde hayatlarında çok şeyler paylaşıyor ve güzel bir birliktelikleri var... En azından birbirlerine değer veriyorlar...
Bana bu değeri veren yok... Zaman ayıran, merak eden...
İyi ki kankam var...
Herşeyimle ilgileniyor...
Arabamı onun evinin önünde bıraktım...
Yarın Mehmet arabayı oradan aldıracak ve baktıracak...
İkisi iyi ki hayatımda...
Onun dışında da kimse yok...
Buna üzülmeyeceğim artık...
Bir yalan ile başlayan hayatlar bin yalanla devam eder...
Çok mutluyum...
Bugün saat 20.00 de kankam aradı. İstanbul'a dönmüşler. Gece 21.00 de onları almaya gittim. Kocaman sarıldım... Benim arkadaşım, dostum, kardeşim...
İyi ki döndü.
Mehmet ve Fadim, kankam ve kız arkadaşı ile yeditepe de oturduk bütün gece sohbet ettik. Yarın sabah polenezkoy e kahvaltıya gitmek üzere sözleştık.
Teşekkür ederim Allahım...
Bu e-posta, Turkcell BlackBerry ile gönderilmiştir.
İyi ki döndü.
Mehmet ve Fadim, kankam ve kız arkadaşı ile yeditepe de oturduk bütün gece sohbet ettik. Yarın sabah polenezkoy e kahvaltıya gitmek üzere sözleştık.
Teşekkür ederim Allahım...
Bu e-posta, Turkcell BlackBerry ile gönderilmiştir.
Cumartesi, Ağustos 08, 2009
8 Ağustos 2009, 11 sene önce mutlu bir gündü...
Bugün sabah erkenden uyandım, havuza gitmek için hazırlıklarımı yaptım... Havanın yağmurlu olmasına biraz sevindim... Yağmurlu havada denizde olmayı çok severim...
2 saat kadar biraz güneşlendim... Yağmur o esnada beni yakalamadı...
Sonra maslaktaki servisten aradılar ve arabanın hazır olduğunu söylediler...
Üzerimi değiştirip hemen yola çıktım...
Arabayı almaya gittiğimde Serdar da orada idi... Oğlu Emre inanılmaz bir çocuk, masmavi 2 göz ve sarışınlık... Babasına çekmiş...:)) Servise her gittiğimde Serdar da orada oluyor... Artık tesadüf mü bilemiyorum...Eşi ile ayrılmış...
Bazı insanlar eşi ile anlaşamasa bile ayrılamıyor... Bazıları ise, cesaret edebiliyor...
11 sene önce bugün evlenmiştim... 8 Ağustos 2008... Tarihi özene bezene seçmiştik...
1 sene bile tamamlanmadan ayrılmıştım ve 5 ay devam eden boşanma sürümcemesi sonucu resmi olarak ayrılığımız onaylanmıştı.
O zamandan bu yana hiç evlenmeyi düşünmedim... Teklif almadım diyemem... ama içime kimse sinmemişti...
Sevgi insanın içinden gelmeli... Karşıdakinin sizi sevmesi yetmiyor... Sizde karşı tarafı zorla sevemiyorsunuz...
Rahmetli ye aşık olmuştum...
Pazartesi iş başı yapacağım...
2 hafta sonrada seyahate gideceğim tam 10 gün...
Önceliğime sporu yazıyorum...
1.5 aylık acı oyununda 3 kilo verdim... İstem dışı...
Yemek yiyemiyorum...
Uykularım neredeyse 1-2 saate indi...
Yorgunum ama beynim daha yorgun...
Spor ile haftada 3 gün vucudum toparlanır ve de biraz yorulurum...
Beynimde belki dağılır...
Elif Şafak'ın Aşk isimli kitabını bitirdim bugün...
Kitapta birini sevmek için uzun zamanlara yer verilmediği söylemiş... Rahmetli ile 4 senem geçti...
Aşk...
Sonuçta acısız olmuyor...
Hatalardan da ders alamamak var...
Bir daha aşık olmayacağım desem de... Umarım doğru insana olurum...
Seneye de bu satırları okurken... artık herkes gibi doğru insanla hayata bağlanırım...
2 saat kadar biraz güneşlendim... Yağmur o esnada beni yakalamadı...
Sonra maslaktaki servisten aradılar ve arabanın hazır olduğunu söylediler...
Üzerimi değiştirip hemen yola çıktım...
Arabayı almaya gittiğimde Serdar da orada idi... Oğlu Emre inanılmaz bir çocuk, masmavi 2 göz ve sarışınlık... Babasına çekmiş...:)) Servise her gittiğimde Serdar da orada oluyor... Artık tesadüf mü bilemiyorum...Eşi ile ayrılmış...
Bazı insanlar eşi ile anlaşamasa bile ayrılamıyor... Bazıları ise, cesaret edebiliyor...
11 sene önce bugün evlenmiştim... 8 Ağustos 2008... Tarihi özene bezene seçmiştik...
1 sene bile tamamlanmadan ayrılmıştım ve 5 ay devam eden boşanma sürümcemesi sonucu resmi olarak ayrılığımız onaylanmıştı.
O zamandan bu yana hiç evlenmeyi düşünmedim... Teklif almadım diyemem... ama içime kimse sinmemişti...
Sevgi insanın içinden gelmeli... Karşıdakinin sizi sevmesi yetmiyor... Sizde karşı tarafı zorla sevemiyorsunuz...
Rahmetli ye aşık olmuştum...
Pazartesi iş başı yapacağım...
2 hafta sonrada seyahate gideceğim tam 10 gün...
Önceliğime sporu yazıyorum...
1.5 aylık acı oyununda 3 kilo verdim... İstem dışı...
Yemek yiyemiyorum...
Uykularım neredeyse 1-2 saate indi...
Yorgunum ama beynim daha yorgun...
Spor ile haftada 3 gün vucudum toparlanır ve de biraz yorulurum...
Beynimde belki dağılır...
Elif Şafak'ın Aşk isimli kitabını bitirdim bugün...
Kitapta birini sevmek için uzun zamanlara yer verilmediği söylemiş... Rahmetli ile 4 senem geçti...
Aşk...
Sonuçta acısız olmuyor...
Hatalardan da ders alamamak var...
Bir daha aşık olmayacağım desem de... Umarım doğru insana olurum...
Seneye de bu satırları okurken... artık herkes gibi doğru insanla hayata bağlanırım...
Cuma, Ağustos 07, 2009
Ne zaman nerede yolda kalacağınızı bilemezsiniz...
Bugün de gene sadece güneşlendim. Akşam üstü 18.00 gibi arabam çalışmayinca, otoparkta bırakıp taksi ile eve döndüm. Sevgiliniz yoksa maslaktakı servisi çağırmak zorunda kalırsiniz. Sonra gecenin kaç birkaç yarısı spor merkezine yabancı insanlar ile gidersiniz...
Aküden değilde marş sisteminin bozukluğu söz konusu ise, başka kaç birkaç araba ile eve dönersiniz. Tûm bunları yaparken, artık tek olmak istemediginizi, sevgilinizi aramak ve yanında olmasını ister ama eve gelince kaç birkaç bardak soğuk su içer, bugünde sağlıkla eve döndüm der ve şükredersiniz...
Yarın sanayiiye gidip öğlen arabayı almakta ayrı zaman kaybı...
Bu e-posta, Turkcell BlackBerry ile gönderilmiştir.
Aküden değilde marş sisteminin bozukluğu söz konusu ise, başka kaç birkaç araba ile eve dönersiniz. Tûm bunları yaparken, artık tek olmak istemediginizi, sevgilinizi aramak ve yanında olmasını ister ama eve gelince kaç birkaç bardak soğuk su içer, bugünde sağlıkla eve döndüm der ve şükredersiniz...
Yarın sanayiiye gidip öğlen arabayı almakta ayrı zaman kaybı...
Bu e-posta, Turkcell BlackBerry ile gönderilmiştir.
İstanbul bulutlara teslim...
Perşembeden beri hava bulutlu... Dün bütün gün evde kalıp, tadilat gürültüsü çekmek inanılmaz zor geldi. Birde bütün gün arkadaşım arayacak diye bekledim. Sonuçta iyice miskinleştim...
Bu sabahta hava bulutlu kapalı ve bol yağmurlu olunca, en azından öğleden sonra havanın açması için accuweather a göz attım. Sonunda Allah bu konuda dualarımı kabul etti.
Bu arada kumrularda beni yalnız bırakmamaya karar verdiler sanırım...
Bu e-posta, Turkcell BlackBerry ile gönderilmiştir.
Bu sabahta hava bulutlu kapalı ve bol yağmurlu olunca, en azından öğleden sonra havanın açması için accuweather a göz attım. Sonunda Allah bu konuda dualarımı kabul etti.
Bu arada kumrularda beni yalnız bırakmamaya karar verdiler sanırım...
Bu e-posta, Turkcell BlackBerry ile gönderilmiştir.
Perşembe, Ağustos 06, 2009
Bugünün şanslı doğum günü çocukları...
Bugün kankam ve onun kankasının doğum günü...
İkisini de bugün aradim, doğum günlerini kutladım... Benim doğum günümde ve diğer zor zamanlarimda yanımdalardı...
Onları özledim.
Havanın bugün bulutlu olması ile havuza gitmedim.
Alt komşumun tadılatı sebebiyle de bütün gün başım şişti...
Bu e-posta, Turkcell BlackBerry ile gönderilmiştir.
İkisini de bugün aradim, doğum günlerini kutladım... Benim doğum günümde ve diğer zor zamanlarimda yanımdalardı...
Onları özledim.
Havanın bugün bulutlu olması ile havuza gitmedim.
Alt komşumun tadılatı sebebiyle de bütün gün başım şişti...
Bu e-posta, Turkcell BlackBerry ile gönderilmiştir.
Çarşamba, Ağustos 05, 2009
Yeğenlerim Ak-tur da...
Bugün abimin eşi ve yeğenlerim annemin yanına Ak-tur a vardılar...
Küçük kızımız tam bir cadı... görenler halasına yani bana benzetiyorlarmış... umarım benden daha kaçık bir cadı olur:))
Artun 3 Haziran doğumlu, ikizler erkeği... Artun doğmadan önce abim ile konuşurken, ikizler burcundan olacağını, ama allahtan kız olmayacak demişti...
Sanırım bir pişmanlık var benden dolayı...
Çok fazla konuşmamdan olabilir, fazla detaycı olmam, dışa dönük ve seyahat, yeni insanlar, yeni yerler sevmemden... veya pratik zekamdan kaynaklanabilir...:)))
Artık hangisi bilmiyorum ama ilerde herşeyin gönüllerince olmasını ve sağlıkla anne ve babaları ile yaşamalarını diliyorum...
Keşke onlar için daha fazla bir şeyler yapabilsem...
Bugün aynı zamanda Berat Kandili...
Kandil simidi almak istedim... ama annem veya bir yakınım yok burada...
Olsa çay ile kandil simidini çok severim...
Bu hafta tam bir izole durum yaşıyorum...
Bugün aradığım arkadaşlarımın çoğu İstanbul dışında idi.
Havuz kenarında okuduğum Kişisel Özgürlük Psikolojisi isimli kitaptan bir sonuca ulaşamadım... moral bozukluğu veya deprese durumdan kurtulabilmeyi bir şekilde özgür seçim iradesi ile sonuçlandırmaya çalışmayı anlatmış mı? yoksa gevelemiş mi? orası karışık ama bu tip psikoloji kitaplarında açıkçası çözüme net ulaşmak zor...
Bireysel istekleri uyandırma çalışmaları daha çok... orada da kısa ve net bilgiler, klasik bildiklerimizi sunuyor...
Çözüm insanlar...
Kalabalık ortamlar ve arkadaşlar...
Tatil dönemi bir allahın kulunu bul bulabilirsen İstanbul il sınırları içinde:)))
Biraz daha havuz ve bronzlaşma ile bu iki - üç günü geçireceğim gibi...
Küçük kızımız tam bir cadı... görenler halasına yani bana benzetiyorlarmış... umarım benden daha kaçık bir cadı olur:))
Artun 3 Haziran doğumlu, ikizler erkeği... Artun doğmadan önce abim ile konuşurken, ikizler burcundan olacağını, ama allahtan kız olmayacak demişti...
Sanırım bir pişmanlık var benden dolayı...
Çok fazla konuşmamdan olabilir, fazla detaycı olmam, dışa dönük ve seyahat, yeni insanlar, yeni yerler sevmemden... veya pratik zekamdan kaynaklanabilir...:)))
Artık hangisi bilmiyorum ama ilerde herşeyin gönüllerince olmasını ve sağlıkla anne ve babaları ile yaşamalarını diliyorum...
Keşke onlar için daha fazla bir şeyler yapabilsem...
Bugün aynı zamanda Berat Kandili...
Kandil simidi almak istedim... ama annem veya bir yakınım yok burada...
Olsa çay ile kandil simidini çok severim...
Bu hafta tam bir izole durum yaşıyorum...
Bugün aradığım arkadaşlarımın çoğu İstanbul dışında idi.
Havuz kenarında okuduğum Kişisel Özgürlük Psikolojisi isimli kitaptan bir sonuca ulaşamadım... moral bozukluğu veya deprese durumdan kurtulabilmeyi bir şekilde özgür seçim iradesi ile sonuçlandırmaya çalışmayı anlatmış mı? yoksa gevelemiş mi? orası karışık ama bu tip psikoloji kitaplarında açıkçası çözüme net ulaşmak zor...
Bireysel istekleri uyandırma çalışmaları daha çok... orada da kısa ve net bilgiler, klasik bildiklerimizi sunuyor...
Çözüm insanlar...
Kalabalık ortamlar ve arkadaşlar...
Tatil dönemi bir allahın kulunu bul bulabilirsen İstanbul il sınırları içinde:)))
Biraz daha havuz ve bronzlaşma ile bu iki - üç günü geçireceğim gibi...
Havuz keyfi...
Dün öğleden sonra tansiyonumun düşmesi ile biraz zor zamanlar geçirdim. Açıkçası kendimi yatağa zor attım. Kendime gelmem 2 saati buldu.
Sonrasında gece birdenbire kendimi duşuncelerden uzak Tutmak için evi temizlerken buldum. Tüm halilarimi da ârap sabunu ile sildiğimi düsünürseniz benim gibi birinin ciddi depresyona girdiğini dusunmeniz normal olur.
Bu sabah artık hayatımda beni mutsuzluğa sürükleyen bilinmeyenli denklemlerden uzak kalarak, kendi kûruntularımın esiri olmak yerine insanların arasına karışmam gerektiğini istemediğim halde yapmam gerekiyordu.
Hillside havuzuna geldim. Ortam, muzik, servis tatil ortamini aratmiyor. Ta bii eksik olan arkadaşlarım...
Bu bile şimdilik bana yeter...
Bu e-posta, Turkcell BlackBerry ile gönderilmiştir.
Sonrasında gece birdenbire kendimi duşuncelerden uzak Tutmak için evi temizlerken buldum. Tüm halilarimi da ârap sabunu ile sildiğimi düsünürseniz benim gibi birinin ciddi depresyona girdiğini dusunmeniz normal olur.
Bu sabah artık hayatımda beni mutsuzluğa sürükleyen bilinmeyenli denklemlerden uzak kalarak, kendi kûruntularımın esiri olmak yerine insanların arasına karışmam gerektiğini istemediğim halde yapmam gerekiyordu.
Hillside havuzuna geldim. Ortam, muzik, servis tatil ortamini aratmiyor. Ta bii eksik olan arkadaşlarım...
Bu bile şimdilik bana yeter...
Bu e-posta, Turkcell BlackBerry ile gönderilmiştir.
Pazar, Ağustos 02, 2009
Uğultulu Tepeler...
Charlotte Bronte'nin BBC yapımı Jane Eyre'ını seyrettiğimde de çok etkilenmiştim.
Hepimizin çocukluğu klasikleri okumakla geçmiştir...
Bunları 1 değil 2 kere okuduğumu, hatta tv de benim zamanımda tabii ki siyah beyaz olarak eski filmlerini seyretmeme rağmen, halen izlemeye doyamıyorum...
Film müzikleri inanılmaz etkileyici...
Bunun yanısıra o dönemdeki hayatlar, aşk ve tutku, inanılmaz etkiliyor...
Uğultulu Tepeler olarak bugün aldığım Emily Bronte'nin eseri ise, aşk ve tutku açısından baktığımızda abartılı gelebilir belki bu dönemde yaşayan insanlara...
O kadar hızlı tükettiler ki bizi...
Kendileri istedikleri sürece yaşam normal, istemedikleri anda ise siz anormal oluyorsunuz...
Bencil bir toplumuz...
Sanırım herşey hayatları farklı gösterme ile başlıyor... Nedense kimse kendi ile barışık değil... Ya da hayat bir oyun... onlara göre...
Hızlı yaşanan yaşamlardan dolayı da kim ne istediğini ve verilenin değerini bilmiyor...
Bu döneme ait biri değilim...
Çoğu kişi kendisi için böyle düşünüyordur...
İnanıyorum ki benim gibi biri karşıma çıkacak... bana değer verecek, arayacak, soracak, merak edecek... herşeyin ötesinde ruhu ile sevecek...
Değerlerimiz birbiri ile örtüşecek...
Ve hayatımızın geri kalan zamanını paylaşarak geçireceğiz...
Bugünün mutluluğu:
1- yolculuğumdaki keyif
2- evimdeyim:)
Hepimizin çocukluğu klasikleri okumakla geçmiştir...
Bunları 1 değil 2 kere okuduğumu, hatta tv de benim zamanımda tabii ki siyah beyaz olarak eski filmlerini seyretmeme rağmen, halen izlemeye doyamıyorum...
Film müzikleri inanılmaz etkileyici...
Bunun yanısıra o dönemdeki hayatlar, aşk ve tutku, inanılmaz etkiliyor...
Uğultulu Tepeler olarak bugün aldığım Emily Bronte'nin eseri ise, aşk ve tutku açısından baktığımızda abartılı gelebilir belki bu dönemde yaşayan insanlara...
O kadar hızlı tükettiler ki bizi...
Kendileri istedikleri sürece yaşam normal, istemedikleri anda ise siz anormal oluyorsunuz...
Bencil bir toplumuz...
Sanırım herşey hayatları farklı gösterme ile başlıyor... Nedense kimse kendi ile barışık değil... Ya da hayat bir oyun... onlara göre...
Hızlı yaşanan yaşamlardan dolayı da kim ne istediğini ve verilenin değerini bilmiyor...
Bu döneme ait biri değilim...
Çoğu kişi kendisi için böyle düşünüyordur...
İnanıyorum ki benim gibi biri karşıma çıkacak... bana değer verecek, arayacak, soracak, merak edecek... herşeyin ötesinde ruhu ile sevecek...
Değerlerimiz birbiri ile örtüşecek...
Ve hayatımızın geri kalan zamanını paylaşarak geçireceğiz...
Bugünün mutluluğu:
1- yolculuğumdaki keyif
2- evimdeyim:)
Home Sweet Home





Sonunda gerçekten ruhumu temizlemiş olarak evime döndüm...
Sabah erken kalkmama rağmen yola çıkışım 8:00 i buldu.
Saat 9:00 civarında Çanakkale girişindeki Bağ Evi'nde güzel bir köy kahvaltısı yaptım.
Yeşil zeytin ve Ezine peyniri aldım...
Bu mükemmel iki lezzeti de birbirinden ayırmamak lazım...
Sonrasında her zamanki gibi Gelibolu'ya geçerek, oradan Şarköy ve sonra Tekirdağ yolunu tercih ediyorum.
Manzara açısından beni mutlu kılıyor...
Ta kii Tekirdağ yoluna çıkana kadar aheste aheste bu yol biter mi böyle diye düşünürken...
Tekirdağ yolunda yol vermemle beraber aynı şekilde neredeyse Istanbul'a kadar keyifle ve zevkle araba sürmemi sağlayan AU 5812 ye ayrıca teşekkür ederim.
Kendisi her ne kadar çoğunlukla benim önde gittiğim yerlerde sinir yapıp emniyet şeridi kurallarını ihlal etti ise de, yapacak bir şey yok...
Artık buranın keyfini biraz havuzda geçiririm... Sonrasında arkadaşlarımla olurum...
Belki çarşamba - perşembe de Saroz a giderim diye düşünüyorum...
Bakalım...
Her yeni bir gün yeni bir başlangıç...
Cumartesi, Ağustos 01, 2009
Kaldera'da son günüm...






Denize araba ile gidebiliyorsunuz, kendine ait plajı var...
Sabah kahvaltısı ve akşam yemekleri çok güzel.
Bugün akşam üzeri Assos'a indim.
Limanda deniz börülcesi ve bira keyfini sürerken toplum içine karışmak ve insanlarla konuşmak butunde beni kendime getirdi.
Özlemini çektiğim tek kalıp başımı dinlemek değilmiş.
Kalabalık ortamlar...
İnsanlar...
Muhabbet...
İlgi... Ve alaka...
Herşeye yeniden başlamak ve bu sefer doğru bildiklerimle ilerlemek adına evime dönüyorum...
Bu e-posta, Turkcell BlackBerry ile gönderilmiştir.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)