Pazar, Aralık 20, 2009

Avatar...




Dün akşam arkadaşlarımla o yoğun yağmur ve rüzgarda bir gece geçirdim:))
Hepimiz sigara içtiğimizden dolayı da kapalı yerlerde oturmayarak, gecenin soğuğu ve yağmurundan gereken faydayı sağladık...

Görüşmemizi 1 saat kadar tutarak, ertesi gün tekrar görüşmek üzere ayrıldık...

Bu sabah erken kalkarak önce spora gittim...
Sonrasında üst katta yer alan sinemadan akşam üstü için biletlerimizi aldım...
Avatar için...
Sonrasında anneme zaman ayırdım, onunla 2 saat sohbet, Vapiano'da yemek ile sonrasında benim önemli bir işimi halletmeye gittik:))

Akşam üstü kendisini evine bırakıp, arkadaşlarımla sinemada buluşmaya gittim.

Uzun zamandır sinemaya gitmemiştim, çok uzun zaman oldu...

3D olan bu filmi seyretmeden önce, Alice harikalar diyarı filminden fragmanları seyrettik...
Sonrasında Dinazorlar ile ilgili bir animasyon filminin daha 3D olarak 23 Nisan 2010 da vizyona gireceğini öğrendik... Babamın 10. yıl dönümünde...:)




Film için büyük mısırlarımızı aldık, gözlüklerimiz ve yerlerimizde hazırken...
Muhteşem şölen başladı...
Manzaraların hepsi müthişti, çekimler, kurgu, cam lcd ekranlar, şelaleler, doğa...
Etkilendim...
3D olması ise insanı daha da etkiliyor...




Herkesin görmesi gerekiyor, ama özellikle de 3D lu olarak...

3 saat süren filmden sonra kendimize cadde de Cafe Crown da yemek, tatlı ve çay molası verdik...

Ve maksimum yemek yediğim bu günde, daha fazla yemek yiyemeyeceğimi akşam eve gelince anladım:)
Sporsuz yaşamı artık düşünmemeliyim:))

Cuma, Aralık 18, 2009

Bu hafta...

Bu hafta neredeyse tüm gün sürekli toplantılarda, şirket dışında otellerde görüşmelerde idim...
Böyle geçen bir haftada da özellikle yıl kapamaların şirketler için yoğun zamanında, hem prosedürsel işlemleri takip etmek, hem 2010 için projeleri ve organizasyonlara hazırlık süreçleri, raporlamalar derken...
Biten yıl içinde ne yaptığınız ve yaşananlar...
Gelecek yıl ile ilgili beklentileriniz ki, beklenti içinde olmamayı artık kabullenme zamanı...
Verilen1 kararla ilgili özel hayatınızdaki dengeler...
Çevresel faktörler...
Hava durumu ve erken kararan hava...
Yaklaşan yılbaşı ve önceden planlanan bir davete bugün itibarı ile katılmama kararını vermek...
Gerçekte istemediğiniz bir şeyi algılama...
Bir oyuncuya ayak uydurma ve ..... boşvermişliğe yelken açma...
Babam...
Annem...
Kayıp bir aile üyesi..
Yalnızlığım...

Bütün bunlarla yüzleşme...

Kaybolma isteğim...

Sorumluluklarımdan kaçamama engeli...
Vicdan.

Virginia Woolf...





Mrs Dalloway i seyrettim bu akşam...

Zamanına bakacak olursak da,  yıllar geçse de şimdilerde de içsel mutsuzluğumuzun yansıması...

Shakespeare'in Othello'sunun sözlerine de yer verilmiş " Şimdi ölmek, çok mutlu olabilmektir..."

Bunun dışında diğer sözler...

" Yaşayarak huzurdan kaçamazsın... "

" Lanet olası değersizlik duygusu..."

" Seçme şansın varken pişman olmanın ne anlamı var... "

Aidiyet duygusu... Neye... Hayata... İşe... Aldatılmışlıklara... Değersizliklere...

Hayatımızı yaşarken, günü kurtarma ve yarına uyanma telaşı içinde, hep bir şeylere bağlı kalmaya ve  tutunmaya çalışmak...

Tüm ruhumuzu çürüten, çökerten insanlara rağmen... Ruhunu kaybedenlerin bizi de yıpratması ile ruhsuzlar ordusuna dönüşme yolunda, sadece iş için yaşayan yalnızlar toplumu...

Deniz kenarına, özgürlüğe doğru kaçma isteği...

Her geçen gün içimde bir şeyler ölüyor...

Oyun oynayan insanlardan sıkıldım... Hep aynı senaryolardan...

Siz sıkılmadınız mı?

Ben buradan uzaklaşmak istiyorum...

Sessizliğe doğru...

Salı, Aralık 15, 2009

Yak bir sigara kül olsun dertler ucunda...

Bir haftaya daha başladık gene... İlk günü bitirdik, kaldı geriye 4 gün derken... Yılbaşı'na ne kadar az zaman kaldığını insan idrak edemiyor...

Yılbaşı...




Büyük bir yılbaşı ağacı alınır... Süslenir...
15 gün öncesinden "ben süsleyeceğim" değil mi diye başlardım evde koşuşturmaya...
Sonrasında tüm ışıklarını da ağacın etrafına döşer, gece ışıkları kapatıp izlerdim...
Evden ayrıldıktan sonra bile, yılbaşı akşamı ailemiz için özel olduğundan hepimiz bir araya gelmiştik... abim ve eşi de yurtdışında gelmişler, bir yılbaşı yemeğinde sofrada tam kadro yerimizi almıştık...

O kadar özlüyorum ki, aile ortamlarını...
Babamdan sonra ne kadar annemle o havayı yakalamaya çalışsakta, açıkçası kalabalık ev ortamlarını, süslenen yılbaşı ağacı altındaki hediyeleri, yemekteki sohbeti, yemek sonrası oynanan oyunları özlememek mümkün değil...

Sonrasında evde ne kadar kendime ağaç alıp süslediysem de, benim için paylaşım olmadan ağacın da anlamı yok...
Geçen sene ev tadilatım sonrasında ağacımı da birine verdim...
Süslerimin bazıları kaldı...

Cumartesi akşamı Ankara'da Kitchenette'daki yılbaşı ağacı çok güzeldi...
Devasa bir ağaç kurmuşlar.. Üzerinde kırmızı, bal rengi büyük büyük toplar...
Kendimi çok sıcak bir ortamda hissettim, tabii arkadaşlarımın sıcaklığının da etkisi vardı...
İnanılmaz rahat, inanılmaz keyifli bir ortamdı...

Döndüğüm zaman İstanbul'a kolumu kanadımı orada bırakmış gibi hissettim...

Yılbaşı...

Aile ile, veya sevdiklerinizle beraber huzur dolu bir gece...
Benim için anlamı bu...

Pazartesi, Aralık 14, 2009

Tutamadım kendimi...

Tutmalıydım kendimi...
Tutamadım mı!!!...



"Kemiklerin camdan olduğundan pamuklar arasında yaşatmalıyız seni" 

dendi bugün bana...

Kendimi tutsaydım, kayan gitmişti ellerimin arasından...zaten...

Tutmadım... Güneş gibi çıktı, ay gibi battı...


Sessizliğe gömüldük...
Tutmalıydım kendimi...
Tutmadım...

14 Aralık 2009 - Istanbul


Pazar, Aralık 13, 2009

Ve ben seni sen olduğun için özlemedim...

İçimden sana doğru koşulsuz akan sevginin anlamını bilmeni...




Sesini her duyduğumda içimde uçuşan binlerce kelebeğin etkisinin sende de olmasını...

Bana sarıldığında sana sarıldığımı hissetmeni...




Beni gerçekten özlemeni dilerken, seni de özlediğimi düşünmeni...

Bütün bu hayallerin gerçekleşmesini özledim ben...

Seni seninle bırakırken, hayallerimi gerçekleştirecek kişiye doğru yöneldim...





Onunla bir hayata...

Bu e-posta, Turkcell BlackBerry ile gönderilmiştir.

Rötar olmazsa olmaz demiştim ben:) benim şanssızlığım bu...

13.30 İstanbul sabiha gökçen uçağı önce 10 dakika rötara, arkasından 45 dakika rötara girdi ve arttıran var mı diye sormak isterken şimdilik rötar 50 dakika oldu:))
Perşembe akşamından beri havalimanında harcadığım sürede neler neler yapardım:)
Rötarlardan dolayı bizim hayatımızdaki zaman kayıplarına dair esasında havayolu şirketinin dakika başına bir bedel ödemesi gerekmiyor mu?
Zaman...
Ucuz ve değersiz 1 şey gibi...
Özür diler, geçilir...

Bu durumda değer verdigimiz herşeyi değersiz gibi adleden, kırıp geçen, öylesine özür dileyen insanlara neden kızıyoruz...

Hayatımızda hakkımızı arayamadığımız, değiştiremediğimiz, ağzımızı bile açamadığımız durumlar çoğalıyor...

Kimsenin insana, bireye saygısı yok.

Özür dile geç...



Bu e-posta, Turkcell BlackBerry ile gönderilmiştir.

Bir Pazar Sabahı... Ankara'da uyanmak...



Erken kalkmama rağmen, yatak keyfinden vazgeçemedim:))

Çok uzun süredir, iş dışı bir seyahatte kendi keyfim için yatakta kalmak... Ne güzelmiş...

Sonrasında güzel ve uzun bir duş...

Ve kahvaltı için otelin restaurantına indim...



Bu sabahı kendime ayırdım...

1 saat sonra beni almaya gelecekler, havalimanına bırakmak için...

İstanbul'a dönüyorum...



1 günlük bir kaçamak bile kendimi daha iyi hissetmemi sağladı...Istanbul'dan uzakta olmak...
Burada arkadaşlarımla olmak...
Birbirimizi anladığımıza inandığım...
Şu an için ortak dili konuştuğumuz...
Değerleri olan...
Dürüst ve net insanlarla olmak...
İstanbul'da bulamadığım insanların Ankara'da olması...
Bir de denizi olsaydı, boğazı, köprüsü...

Keşke daha sık hafta sonları bir yerlere kaçabilsem... desem de...
Paylaşmadan yaşadıklarımı, hissettiklerimi, doğayı, rengarenk dökülen yaprakları, bulutları, göç eden kuşları, tüm detaylarda gizlenen güzellikleri...
Nasıl kaçabilirim bir yere...
Bir blog var ama, o benimle her yerde var...
Bortubocuk VAR...


Cumartesi, Aralık 12, 2009

Uçmaktan sarhoş muyum... yoksa burada mı sarhoş oldum:)))

40 dakikayı bulan rötara rağmen, aradaki farkı pilot amcam 15 dk ile kapattı:) nasıl oluyorsa...
Yol boyunca uzun zamandır bitiremediğim kitabımı da uçakta büyük bir zevk ile okudum... İstanbul'a dönüş yolunda biter bu kitap artık...

Arkadaşlarımın beni karşılaması ile sanki yıllardır hiç görmemişiz gibi çenelerimiz hiç durmadı:) sanki ben değilim günde 4 fasıl, her bir fasılı 1 saat, 1.5 saat konuşmaları yapan:))
Nasıl bir durumdur bu...
Ne anlatılacaklar bitiyor, ne de konuşulacaklar...:))

Bir ara otelden aradılar... Giriş yapıp yapmayacağımı sormak için...

Kısmet ise akşama gireceğim dedim...:))
Otel butik bir otel...
Rescate...
Bana suit oda verdiler... Altı üstü gece yarısı girip sabahta odadan çıkacağım halde:))
Çok beğendim...

Otele eşyalarımı bırakıp, üstümü değiştirip çıktım, arkadaşlarımı arabada daha fazla bekletmek istemedim:))

Gece odaya girdiğimde gerçekten içkiden mi yoksa rötardan mı, sürekli uçmaktan mı son 3 gündür anlamadığım bir yorgunluk ve uyku çöktü üzerime:))

Çok güzel bir gündü:)
Arkadaşlarımla daha sık zaman geçirmek üzere, daha sık Ankara'ya gelmeye karar verdim...

Şu anda güzel bir uykudan başka hiç bir şey düşünemiyorum...

Erzurum Havalimanı

Gene gecikmeli olarak gideceğim gibi, anlaşılan buraya ne geliş ne de dönüş rötarsız olmuyor... İstanbul'da kabın bagajima el sürülmemesine rağmen burada didik didik edildim. Hakkımı arasam bile sonuç sıfır... Zaten sorunsuz 1 yolculuk mümkün değil, 1 rahat yok bana...
Farklı uygulamalardan da haz etmiyorum.
Ayrıca standardizasyon nedense yapılamıyor bu ülkede...
Beni bekleyenlere Allah sabır versin:)
Bu e-posta, Turkcell BlackBerry ile gönderilmiştir.

Kitap Kurdu...


Kitap kurdumla Erzurum havalimanında uçak bekliyoruz...
Bugün ayaz var Erzurum'da...

Bu e-posta, Turkcell BlackBerry ile gönderilmiştir.

Cuma, Aralık 11, 2009

Ankara için Milli Piyango Siparişi aldım...

Hayat işte...
Millet Erzurum'a ilk kez geldiği için, yarın otlu peynir, bal telaşına düşecek...
Ben bu telaşta olmayacağım...
Küçükken yeterince otlu peynir yedim... Tenekeler ile Diyarbakır'dan özel geliyordu:)))
Bal deseniz keza aynı şekilde yemediğim bal çeşidi kalmadı...

Ankara'ya gideceğimi duyan Istanbul'daki arkadaşım biraz önce Milli Piyango siparişi verdi...
Uğur getireceğine inancı çok fazla...:))

Bende kendime bir Milli Piyango alacağım...
Bugüne kadar nadiren amorti, çoğunlukla da hiç bir şey çıkmadığından hiç ilgim yoktu... Annem veya babam çektirirdi, ondan da bir şey çıkmazdı...

Şimdi nedense şansımı kendimin yaratacağı düşüncesi oluştu...

Bundan sonraki hedefim: öncelikle iyi gibi gözüken kötü insanlardan uzak durmak:)

Milli Piyangoya içelim...:)
Güzelleşelim:))

Erzurum'da kar yok...





Erzurum uçağımız 1 saat 20 dakika rötarlı olarak kalktığından, gece otele gelişimiz yarımı buldu.
45 kişilik bir ekip ile ofisten havalimanına, uçaktan otele gelişimizde hiç bu kadar güldüğümü hatırlamıyorum...
Kaynaşma dedikleri bu imiş... demek ki...
Yeni insanlarla tanışmak çok iyi geldi...
Sonrasında sabah kahvaltısı, sabah toplantısı derken, öğleden sonraki aktivitelerimize sıra geldi...
Yeni tanıştığım insanlar ile aynı gruba düşünce de, 1 saatlik koşuşturma bayrak arama serüveni, tepelerden atlama, zıplama derken, ikinci oyunumuz olan tahta kızaklar üzerinde 6 kişinin sırtsırta birbirine yapışık yürümesi, üçüncü aktivitemiz gözü bağlı yerlerde top toplama, dördüncü aktivitemiz su üzerinde yaprak şilti üzerinde 6 kişi varken ters çevirme de gülmekten ve kaynaşmaktan yana çok eğlendik...

Sonra gelelim sucuk ekmek partisi ve sıcak şarap eşliğinde ısınma...

Bir de üzerine sıcak salep...

Ohhhh gel keyfim gel...

Akşam yemeğini beklemek üzere odama çıkıp arkadaşlarımı aradım...

Sonrada akşam yemeğine indim...
Yerimde oturmaya ne kadar niyetlendiysem de beni sürekli gelip kaldırdıklarından, gerçekten ne kadar çok sevenim olduğunu bir kere daha hatırlattılar...
Buna ihtiyacım vardı bu sıralar...
Sevilmek çok güzel...
İçimdeki sonsuz sevgiyi onlara vermeyi de seviyorum... Verdikçe de bu sevgi azalacağına artıyor...

Ne kadar isteksiz geldiysem de bu toplantıya, tam ters etki ile o kadar çok eğlendim...

Ve artık güzel bir uyku zamanı...
Yarında Ankara'ya gidiyorum...
Umarım orada da güzel zaman geçiririm...
Uçak rötar yapmazsa, öğlen için hazırlanan planımız da suya düşmez:)))

Eh artık kader mi desek...


Perşembe, Aralık 10, 2009

Yolculuk zamanı...

Bu kadar oturduğum yeter değil mi?...

Bağlı olduğum direktörlük karar vermiş, bir toplantı yapmaya...
Bir taraftandan da millet hem kaynaşsın, hem eğlensin... denmiş...

O millet genelde hep şirkette olduğundan onlar için özel bir zaman bu zaman...

Benim için gereksiz bir seyahat...

İstanbul'da da bu toplantı yapılabilirdi...

Uzun lafın kısası Erzurum yolları taşlı... Kim bilir kaç kere gittim Erzurum'a ve o otele...
İki gece kalacağım allahtan, sonra cumartesi günü gruptan ayrılıp Ankara'ya gideceğim.
Böylece hem arkadaşlarımı göreceğim, hem bir nikaha katılacağım...
Esasında bir taraftan da içim nasıl sıkılıyor...

Neyse...
Bir gidip dönelim hayırlısı ile...

Ondan sonra Ocak ayında leylek hiç karaya inmeyecek gibi...

Pazar, Aralık 06, 2009

Sonbahar havası...

Evet sonbaharda gördüğümüz bir manzaradır, bütün ağaçlar soyunur ve yapraklar kaldırımları, asfaltı süsler...
En sevdiğim an...
Yağmurlu bir İstanbul, rengarenk yapraklarla süslü yollar...

Bir pazar sabahı neşe ile uyanır, yollara düşersiniz...
Turkuazoo...
Saat 10:00 açılışı ile içeri girersiniz... İlk kez Forum Alışveriş Merkezi'ne giden biri olarak, açıkçası etkilenmedim diyemem... Dev balık heykelleri size karşılıyor... Üstelik mümkün olsa da eve de götürsem diyebileceğiniz kadar güzel...
Ama benim evimin salonu zaten balık kadar:(((






Sonrasında 1. kattan dışarı çıkarak Turkuazoo'ya girişin yolunu tutunca, resim çektirmeden, aşağıya inip güzeller güzeli balıklara, deniz canlılarına ulaştık...

O kadar güzellerdi ki, muhteşem bir yatırım, muhteşem balıklar... Tünel ise, okyanusun ortasında balıklarla sadece siz varmışsınız düşüncesini yaratan, huzur verici, büyüleyici bir yer...















Tünelde daha fazla zaman geçirmek üzere, tekrar gideceğim...
Büyük mutluluktu bugün...

Eve de bir iki balık almak istedim birden, ama seyahatlerimi düşününce, 2-3 gün nasıl aç kalabilirler ki, ya da 1 hafta gittiğim zamanlar, 1 ay sonra 10 gün olmayacağımı düşününce, benim için balık, köpek birer düş olmaktan öteye gidemiyor:(((

Sonrasında yağmurun daha şiddetlendiği an, akvaryum gezimiz bitmişti, dışardaki alanda çay içip, kahvaltı yaptık... O an yağmurun sesini dinlemek, orada oturmak, inanılmaz keyif verdi...

Çok güzel bir gündü...

Sonunda içimdeki ben mutlu idi...

O an orada olmak, o atmosfer, yağmur...

Sonrasında karşıya geçtik, biraz anneme uğradım...
Annemle zaman geçirdikten sonra, biraz yürüyüşe çıktım...
Yaprakların içinden yürüdüm...
Vapiano'da yemek yedim...
En sevdiğim yer...

Ve bugünü, bu haftayı huzur içinde geçirdim...


Cumartesi, Aralık 05, 2009

Sonbahar geldi mi?

Dün çok sevdiğim bir arkadaşım askere gitmek üzere İstanbul'dan ayrıldı... Onunla beraberdik... Bugüne kadar bana pozitifliği fazlası ile aşıladı... Onunla beraberken içim içime sığmıyordu... Kendimi inanılmaz dinamik, mutlu hissediyordum...
Onu çok özleyeceğim...
Onu tanıdığım için çok mutluyum...
Umarım en kısa sürede döner...

Akşam bebekler gibi uyudum...
İçimdeki tüm sevgimle...

Sabah erkenden kalkmam gerekti, Maslak'taki sanayi sitesinde 9 da olmam gerekiyordu... Kış lastiklerimin takılması için 15 gün önceden randevu almıştım...
Yarım saat sürdü işlem, sonrasında sırası ile uzun zamandır planladığım ama yapamadığım işlere sıra geldi...

Tamamı ile sevdiklerime ve kendime adadım bugünümü...

Hava 18 derece idi...

Yarın içinde planımı yaptım...

Yağmurlu gibi gözükse de hava... Yağmuru çok severim...

Yaprakların döküldüğü bu günlerde, ayrıca yaprak toplamaya da çıkmam lazım:)))







Cenaze ve Milli Piyango Çılgınlığı...

Dün...
Yer Bağdat Caddesi...
Erenköy'deki camii önü...
Bir cenaze...
Oldukça kalabalık...
Herkes toplanmış, merhumun çok sevildiğini düşünürsünüz değil mi...

Tam cenaze araca nakledileceği zaman bir kısım kalabalık araca doğru yönelirken, diğer kısım ise milli piyangocuya doğru taarruza geçer...

Bir taraf üzüntü ve acının pençesinde...
Diğer taraf piyangocuyu kaçırmama derdinde...
Hayat herşeye rağmen devam ediyor da, daha cenaze aracı ayrılmadan, insanlar nasıl bu kadar bencilce kendilerini soyutlayarak ortamdan hayata devam ederler!!!... Merhuma saygı, ailesine saygı duymadan...
Ateş düştüğü yeri yakar... Boşuna dememişler...

Sonuçta merhum sadece bir çarşafla sarılmış gidiyor... Hepimizin herşeyi bırakıp gideceği gibi...

Yanımda iki adam konuşuyor...
" Kötü bir zamanlama biraraya gelmek için ama başka türlü hepimizi bir arada göreceğim zaman da olmuyor, bunlarda olmasa zaten çok zor "
O an kanım dondu...

Babamın cenazesine bile gidemedim... Cenazesi sırasında abimleri havalimanından alıp en azından defin törenine yetiştirmem gerekiyordu...
Biz zamasız gelen acı ölümün acısını yaşarken, annemin acısını nasıl azaltacağımı düşünürken, abime nasıl durumu açıklayacağımı düşünürken...
İnsanların tek derdi eve gittiğimizde ne yiyecekleri idi...
Bu insanları istemiyorum ne hayatımda ne de cenazemde...
Bu arada benim cenaze törenim denizde olacak:))




Cuma, Aralık 04, 2009

Perşembe, Aralık 03, 2009

Evrimini tamamlamamışlar...




Bugün çok sevdiğim bir arkadaşıma rastladım...
Uzun zamandır birbirimize zaman ayıramamıştık...
Toplantıya bize gelmiş... Kader bizi biraraya terasta getirdi:)))

Havadan sudan konuşurken, hayatıma geldi konu:)))
Her geçen gün tüm beyaz saçlarımın diplere düşmesine rağmen güzelleştiğimi, gençleştiğimi söyleyince, bir kahkaha tufanına tutuldum...

Sonra benim evrimini tamamlamamış gruba ait olduğumu söyledi...

Konunun temeli değerler, paylaşım olunca bu devire ayak uyduramayan azınlık olarak başka bir tanım yapamadı...

Çokta haklı, bende bu yy a kendimi ait hissetmiyorum...

Bu insanlarla içiçe olmakta istemiyorum...

Paylaşımlarını sevdiğim insanlarla gezmek, yeni yerler görmek, kayalıklardan atlamak, uçmak, hatta tırmanmak, kamp yapmak, puslu sisli havalarda deniz kenarında, dolunayda, yarım ayda, hilalde, gece yarısı oturmak, farklı müzikler dinlemek, kitaplar hakkında tartışmak, tüm anime filmleri seyretmek, piknik yapmak, lunaparka, akvaryumlara gitmek, eski filmleri tekrar seyretmek, yağmurda koşmak, ıslanmak istiyorum...

Bunları yapmak için kurallar koyanlarla değil, içindeki çocuğu öldürmeden bugüne kadar yaşatanlarla olmak istiyorum...
Ama yok böyle bir dünya gibi gözükse de umutluyum...

Evrimini tamamlamayan az ama öz insanlar olduğunu düşünüyorum...
Korkularına yenik düşmeden bugünü yaşamak isteyenlerle...
Hayat devam ediyor...
Değişen bir şey yok bende... Kendimi de, insanlara vereceklerimi de, kısıtlamıyorum... Ve verdikçe aynı bu akşamki gibi, karşılığını da alabiliyorum... Alamazsam da Allah biliyor beni...

Emek olmadan yemek olmaz...
Umutluyum...

Daha güzel günler için...



Çarşamba, Aralık 02, 2009

Dolunay...



Dolunay...
Her zaman fazlası ile etkilendim...



En büyük mutluluğum bugün tekrar iş çıkışı dolunay ı görebilmekti... Yol boyunca bana eşlik etti...

Bu akşam iş yerinden çıkıp doğruca eve geldim, içim içime sığmıyordu... İnanılmaz bir enerjim vardı...
Güzel bir türk kahvesi yaptım kendime, sütlü... Çok eskiden dayıma yaptığım gibi yazın...
Yıllar oldu sütlü türk kahvesi içmeyeli...
Keyif kahvesi idi bu...
İçim rahattı, koca bir yükten kurtulmuşum gibi...
Ne güzel bir duyguymuş...

İnanılmaz bir umut geldi birden...

Herşeyin çok güzel olacağına dair bir umut...

Çevremdeki arkadaşlarıma, beni yalnız bırakmayanlara...
Binlerce teşekkür ediyorum buradan...

Salı, Aralık 01, 2009

Bebek geliyor...



Mimar kuzenim...
Hatırladın mı beni diye aradı, sanırım 1 sene olmuştur görüşmeyeli, İstanbul'da yaşamasına rağmen, hatta bütün yaz aylarını Kuzguncuk'ta geçirmeme rağmen, kendisi ile hiç rastlaşamadık... Sürekli seyahat halinde, Türkiye'de bulunmadığı yer kalmadı, dayımlarla daha çok görüşüyorum Ankara'da olmalarına rağmen...

Nasıl mutlu oldum...

Bebek geliyor diye aradı, yarın sezeryanla eşi doğum yapacakmış...
Kız bekliyoruz... İsim daha bulamamışlar... Benden isim bekliyorlar... Yok dedim ben o işlere karışmıyorum...
Abimin çocukları içinde bir sürü isim göndermiştim...
İlki erkek olacaktı, yeğenime Artun ismini koydular, ilk duyduğumda bu da nereden çıktı dediysem de, sonra alıştık:)))
Sonra ikincisi kız olacağı zamanda Erin ismini buldular...
Tabii yurtdışında telaffuzu kolay olsun diye bütün bu isim arayışları...
Gitti benim gül gibi isimlerim:)))

Anne tarafımda sürekli bir kız çocuğu ağırlığı var...
Umarım sağlıklı ve mutlu olurlar...
Ve de inatçı... Mümkünse herkese kök söktürsünler:))))

Bitti güzelim günler, başlar uykusuz geceler...
Kolay gelsin diyeceğim...

1 Aralık...

Koca bir seneyi deviriyoruz neredeyse...

Peki bu sürede nasıl bir sene geçirdim...
Esasında daha kötüsü olabilir mutlaka... Ama gerçekten 2009 kötü bir sene idi benim için...

Geçmişe bakalım...

Son derece yoğun bir iş hayatı ilk 6 ay için...
Abimin 40. yaş günü için 3 günlüğüne abimin süprüz doğum günü partisine apar topar 2 gün içinde gitmeye karar vermem... gidişim ve her gününü doyasıya yaşadığım anlar...
Sonrasında tatile bile gitmek istemediğim bir yaz dönemi...

Yalan üzerine kurulu bir iki dizi olaylara karışmam... Bunun birini atlatmam 3 ayıma, diğerini atlatmam 1 haftamı aldı:)) demek ki ruh akıllandı... daha az sürede kendini toparlamayı öğrendi...
Bunu başarmak sanırım arkadaşlarıma bağlı... Günde 3 kere terapi konuşmaları ile...:)))

Bunun yanında annemin sonsuz desteği...
Kuzenlerim...

Başka...
Müzik... Vazgeçilmezlerimden...
Müziksiz bir an düşünemiyorum...

Buna bir de yarın sabah başlayacağım sporu eklemem lazım...
Üyeliğim artık boşa gitmemeli...
Bu işi ciddiye alıp, spora başlamalıyım...

Sonrası nasıl olsa gelecek...

Huzurlu ve güzel günlere diyerek Aralık ayına ayak basalım:)))

Pazartesi, Kasım 30, 2009

Balıklar...

Bundan haftalar önce akvaryuma gitmek istemiştim, olmadı, daha doğrusu kendi başıma gitmek istemedim, gene her zamanki gibi birileri ile oraya giderek mutluluğumu paylaşmak istemiştim...
Sonra nedense o heyecanım kalmadı, hani sabah kalkarsınız yataktan ve inanılmaz bir enerji ile yüklü olursunuz, kanatlarınız olsa neredeyse uçabilirsiniz gibi hissedersiniz ya...
Bu akvaryum için duyduğum heyecanı, aynı şekilde hissetmem lazım...
Hissetmek içinde içten bir şey gelmeli...

Bugün bol bol yürüdüm... Muhteşemdi hava...
Sonrasında minik kuşumu yemeğe götürdüm...
Orada da havuz vardı...
İçinde de  kolum kadar balıklar:)))













Siyah en güzeli idi, turunculu üzeri siyah gerçekten büyüleyici, beyaz olanı da şimdi dışlamamak lazım açıkçası, ayıp olur:)))

Cep telefonu ile resimlerini çektim, ama yaklaştığınızda sanki sensör varmış gibi, havuzda kaçmaya başlıyorlar...:) sakinlemelerini bekledim... ama oldukça zor poz almak:))

Akvaryum içimde halen bir ukte...
Tam içimden gelmese de...
Belki Yılbaşına doğru kısmet olur...

ayçöreği...



Rüyamda ayçöreği gördüm...
Acıktığımdan mı? yoksa bunun bir anlamı mı var... Rüya tabirlerine baktığımda hiç bir yorum bulamadım...
Demek ki benden başka rüyasında ayçöreği gören yok...:)))

Biraz daha zaman geçsin diye bekledim ki, sabah kahvaltısına Nesrin's house a gideyim...
Annemin kahvaltılarının yerini hiç bir şey tutamaz, en az 4 çeşit ev yapımı reçel...
Özel ekmekler... Zeytinli çok sevdiğimden son 2 haftadır sürekli ev yapımı ekmekler ile besleniyorum...
Üstelik ekmekler bildiğimiz normal fırında yapılıyor:))
Kadın yetenekli... Üstelik milattan önceden kalan bir doktor...

Lise ve üniversite yıllarımda hep kendi diktiği kıyafetleri giydim...

Turşuları da süperdir...

Kızı olarak ne kaptım...
Yemek yapmadığım için son 2-3 yıldır evde bilmiyorum ne kaptığımı...




Bugün hava güneşli...
Şu an benden mutlusu yok...
Yağmuru da severim...
Ama bayramın son günü, ve iş öncesi doyasıya gezeceğim bir gün:))
Ve güneşli...

Dün çok güzel bir gündü...
Gece 1 de eve geldiğimde gözümden uykular sular seller gibi akıyordu, zor yatağa attım kendimi...
Bu yeşil çayları gece içmemek lazım...
Geçen seferde aynısı olmuştu, uykumu kaçırıyor... Uykuya dalmak zor oluyor...
Bir dahaki sefere bunu yapmayacağım:))

Bu ayçöreğini gidip almam lazım...
Annem nerden çıktı şimdi bu diyecek ve ben sadece 1 lokma yiyebileceğim:) ama olsun... Rüyamda çıktı...
Almamak olmaz:))

Kendime odaklanmayı nasıl başaracağım?

Bugün Kuzenimi ziyarete gittim, Beylerbeyi'nde otururuyorlar, çok güzel bir bahçeleri ve de muhteşem bir boğaz manzaraları var...
Ne zaman gitsem sürekli bir ikram durumu...
Üstelik benim gibi iştahı geri kaçmış biri için bile fazlası ile ısrar olmasına rağmen gene de ikramlar bitmedi...
Yok ben gene yiyemedim...
Bu tıkanıklık geçmiyor, halen sabah yediğim 3 grisini ve 1 karper peyniri ile ayaktayım:)))
Akşama kadar oturduktan sonra, yılbaşında bir programım olmaz ise, onlarda olacağıma söz verdim...

Sonrasında arkadaşım aradı, caddede gezintiye çıkmışlar, gitmem saat 10.00 u buldu, geçen seferki Cafe Crown da yerimizi aldık, ballı yeşil çaylarımızı içip genel konulardan, hayattan, kazıklardan, yanlışlarımızdan bahsettik... Çokta iyi geldi...
Artık kendim için yaşamaya başlama zamanım geldi ama bir türlü içsel motivasyonumu sağlayamıyorum, bunun için hep birilerinin hayatımda olması gerektiğine inandım...
Ama o birileri hep zarar verdi, bende daha kötüye gittim...
Belki bencil olmak, fazla beklenti de olmamak, fazla bir şey vermemek lazım ama bunu henüz sağlayamadım...
Bunlar bana oldukça aykırı...

Nasıl olacak peki...

Cumartesi, Kasım 28, 2009

Godzilla

Bu akşam Godzilla'yı seyrettim...

Manhattan'ın bu şekilde harabeye dönmesi inanılmaz...

Önce zavallı yaratığın kendisi ve çocukları için yer aramasını ve insanların onu barındırmamak için ellerinden geleni yapmasını anlayamadım...
Beraber gül gibi yaşayıp giderdik...
Zaten genel olarak burada her cins tür ile yaşamayı öğrendik...
Birbirimizden uzak durmaya çalışıyoruz ama ayrı türleri içimizde barındırırken, bir dinazor türünden ne istedik ki...

Benim için bir mahsuru yok açıkçası... İstanbul'a gelirse, seve seve benim evimin önünde kalabilir...

Hiç olmazsa değerleri var, çocuklarına düşkün, aile kavramı var...
Zarar gördüğünde de bunun acısını çıkarabiliyor...:)))

...


























Baştan başladık...



Önce bayram harçlıklarını toplamaya gittim:))) bu bayram geçen bayramın 5 katı para aldım:)) hemen kendime bir çokokrem aldım...

Sonrasında karşıya geçtik, inanılmaz bir trafik vardı, ama yol boyunca sohbet muhabbet...

3 saat boyunca tüm İstanbul'u ancak tavaf edebildik...



Sonrasında sonunda midem açlık sinyalleri verdi ve bizim tarafa geçtik, Işıkhan'a gittik... Daha önce de bahsetmiştim, sahil yolunda...
Getirdikleri mezeler ile zaten benim yemek yemem mümkün olmuyor...
Bu kadar mezeyi de sadece kendi ikramları diye sunduklarından ekstra bir şey almanıza gerek yok...
Sanırım 3 gün yemek yemem:)))

Yarınki planı da hazırladık...

Tek bir eksiğim var... Onun içinde biraz alışveriş yapmam lazım sanırım...

...


...


...


...


Powered By Blogger

Beslenme Çantam...