Çarşamba, Temmuz 29, 2009

Adalardan bir yar gelir bizlere...



28 Temmuz Salı...
Hala tatildeyim ve İstanbul'dayım...

2006 yılında da tatilimin 15 gününü İstanbul'da geçirmiştim...
O zamanda gezmediğim yer kalmadığı gibi, eve de pek girdiğim de söylenemezdi...

O gün öğlene doğru kankam aradı... Adaya gideceklerini ve bir saat içinde beni evden alacaklarını söyledi...

O bir saat oldu 2 saat... hali ile de öğlen 14:00 sularında ancak adaya gitmek için yola çıkabildik...

Vapur olmadığından motor ile geçmemiz gerekiyordu... İlk kez adaya motor ile geçecektim... Zaten adalara gitmeyeli de neredeyse 4 sene olmuştu...

Adaya vardığımızda düşündüğümüzden daha kalabalık olduğunu gördük, daha çok turistlerin olması da açıkçası güzel... bizden daha çok gezmeye meraklılar sanırım... biz yaşadığımızı şehir içinde özellikle de çalışırken unutan bir grubuz... ya da bu durum daha çok benim için geçerli... işkoliklik bir hastalık diye düşünüyorum...

Yol boyunca bisiklet kiralama durumundan bahsedildiğinden, bende yaklaşık sanırım 5-6 senedir bisiklet dışı bir hayat sürdüğümden, yokuşlarda beni unutun... sonra buluşuruz dedim:))

Yokuşta bizi tıkayan tek bir şey vardı, o da son günlerde biraz dozajını arttırdığımız, dumansız hava kampanyasını desteklemeyen aktivite...

Bundan muzdarip olmamamıza rağmen tüm molalarda tam tersi aktiviteye devam etmekte, sanırım sağlık sektöründe çalışmamıza rağmen bir engel teşkil etmiyor...

Adada tura kilise hedefli başladık... yokuş aşağıya inmeler süperdi... hızınızı alamıyorsunuz... bir iki kere atlara yem olma riskime rağmen, halen hayattayım:)))

Sonrasında kilise yokuşunu yürüme kısmına başladık... yokuş tırmanma kısmında kankamın esprileri beni bitirdi... bu da yokuşu biraz daha ağırdan almama sebep oldu...

Kilisede klasik gene 3 mum diktim...

Sonuçta Allah'ın evi bana göre her yer...

Önemli olan tek şey niyetin...

Kilise yanındaki meşhur köftecide yemek molasına geldiğimizde saati 18:30 yapmıştık...

Patates kızartması, çoban salata, yaprak sarma, köfte ve şarap...

Daha ne olsun...

Muhteşem bir manzara eşliğinde bu kadar ucuza ve lezzetli yemek başka nerede yenir bilemiyorum...

Aşağıya doğru inmek için hiç acele etmedik... sanırım 1,5 saat kadar orada kaldık...

Rüzgürdan artık donma aşamasına geldiğimizde aşağıya inme serüveni başladı...

Sonra bisikletlerimizi alarak, Büyükada Turu olarak geçen adanın arka tarafına doğru bisikletlerimiz ile yol almaya başladık...

Bugüne kadar hiç adanın arka tarafına geçmediğime yandım...

Tam benim yolum... Ormanlık bir yol, muhteşem ağaçlar - eskiden beri ağaçlara tutkunum özellikle de eski ağaçlara - bir tarafta muhteşem bir deniz ve gün batımı...

Eskibağ koyu olarak adlandırılan yere geldiğimizde ise, ben zaten oraya aşık oldum...

İstanbul dışında terkedilmiş bir yer gibi, gün batımında sadece bize ait bir yer...
Manzara, ağaçta bir salıncak...

Tamamen dingin...

Sadece bize ait gibi...

İnsanın kendini dinleyeceği bir yer...

Bilseydim çok önceden gelir, bütün gece otururdum...

Tabii yalnız olmak koşulu ile...

Oradan hiç kopmak istemedim...

Ama bisikletlerimizi saat 9 a kadar teslim etmemiz gerekiyordu, adanın arka tarafındaki yoldan devam ettik... hep yokuş aşağıya olması sanırım tam bize göre idi...

Adanın merkezine ulaştığımızda ise, artık bir dondurmayı haketmiştik...

Dondurmalarımızı yerken, ada motorunun saatinin gelmesini bekledik...

Rüzgardan serseme dönmüş ve çok üşümüştüm...

Bütün bu üşümeye ve sersemliğe değerdi...

Hiç yorum yok:

Powered By Blogger

Beslenme Çantam...